İstanbul'da meydana gelen 6,2 büyüklüğündeki depremin ardından, İzmir’de olası bir deprem senaryosu yeniden gündeme geldi. Jeofizik Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Sinan Can Öziçer, İzmir'in depreme hazırlık durumunu, riskli ilçeleri ve yapı stoğundaki sorunları İzmir’de Son Dakika’ya değerlendirdi. Öziçer, "7 büyüklüğünde bir depremde İzmir’de çok daha ağır sonuçlar yaşanabilir," uyarısında bulundu.
“Depremler zemine bağlı olarak farklı şiddetlerde hissedilebilir”
İstanbul'da meydana gelen 6,2 büyüklüğündeki depremin ardından açıklama yapan Öziçer, İzmir’de hissedilen sarsıntının nedenlerini değerlendirdi. Öziçer, “Marmara Denizi'nde meydana gelen deprem yalnızca İstanbul ve çevresinde değil, Ege ve İç Anadolu bölgelerinde de ciddi şekilde hissedildi. Öncelikle İstanbul'da yaşanan depremi hisseden, korkan ve endişe duyan herkese geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz. 6,2 büyüklüğündeki bir depremi orta büyüklükte değerlendirebiliriz. İstanbul ve çevresindeki bazı ilçelerde depremin zemine bağlı olarak farklı şiddetlerde hissedilmesi normal. Ancak yaklaşık 500-550 kilometre uzaklıktaki bir depremin İzmir’de bile hissedilmesi dikkat çekici. Deprem, Marmara Denizi'nde, Kuzey Anadolu Fay Hattı üzerinde meydana geldi. Bu nedenle, İzmir’de de hafif sarsıntılar yaşandı. İnsanlar deprem anında İstanbul’u değil, daha çok yakın çevreleri ya da Ege açıklarını düşündü" diye konuştu.
“7 ve üzeri depremlerde İzmir daha fazla etkilenebilir”
Öziçer, beklenen 7 büyüklüğünün üzerindeki olası bir Marmara depreminde İzmir’in daha şiddetli etkilenebileceği uyarısında bulunarak, "İstanbul’da beklenen büyük deprem gerçekleştiğinde, İzmir’de de daha şiddetli ve uzun süren bir sarsıntı hissedilebilir. Bu durum özellikle yapısal olarak zayıf binalarda hasara yol açabilir. Hafif panik hali yerine hazırlıklı olmak, olası riskleri azaltacaktır." dedi.
“İzmir’de 30 ilçeden yalnızca 10’unda jeofizik mühendisi var!”
İzmir’in depreme hazırlık durumunu değerlendiren Öziçer, “Deprem hazırlıklarını farklı başlıklarla değerlendirmek mümkün. Bu konuda bazı alanlarda önemli adımlar atıldı, ancak bazı başlıklarda yavaş ilerleme ya da ilerleyememe durumu var. 30 Ekim İzmir Depremi’nin ardından özellikle Büyükşehir Belediyesi'nin mikrobölgeleme çalışmalarıyla önemli zemin analizleri yapmaya başladı. Afet işleri müdürlüklerinin kurulması da kenti daha dirençli hale getirdi. Ancak yapısal dönüşümün ve eski, mühendislik hizmeti almamış yapı stokunun yenilenmesinin yavaş ilerlediğini de vurgulamamız gerekli. Ciddi bir depremde can ve mal kaybı daha büyük olabilir. İzmir’de 30 ilçeden yalnızca 10’unda jeofizik mühendisi istihdam ediliyor. Denetim eksiklikleri depreme hazırlıkta önemli bir zafiyet, denetim ve yapı dönüşüm süreçlerinin hızlanması İzmir’i gelecekte daha güvenli bir kent yapacak.” ifadelerini kullandı.
İzmir’de hangi ilçeler daha riskli?
İzmir’in deprem riskiyle ilgili bilgi veren uzman Öziçer, kentin özellikle kıyı şeridine yakın bölgelerinde riskin daha yüksek olduğuna dikkat çekti. Öziçer, "İzmir Körfezi'ni hilal şeklinde düşündüğümüzde, Çiğli, Karşıyaka, Bayraklı, Konak, Alsancak, Balçova ve Güzelbahçe gibi kıyıya yakın alanlarda alüvyon tabakanın derinliği fazla. Bu nedenle deprem dalgalarının büyüyerek daha şiddetli etki yaratması söz konusu. Kayalık ve sağlam zeminlerde riskin daha düşük, ancak kıyı bölgelerindeki yapılar daha fazla deprem yüküne maruz kalabilirler.” diye konuştu.
Yapı denetimleri yeterli mi?
Türkiye’deki deprem yönetmeliklerinin gelişim sürecine dikkat çeken Öziçer, “Güvenli yapılaşmanın önemini vurgulamak gerekiyor. 1975, 1998, 2007 ve son olarak 2019’da güncellenen deprem yönetmelikleri, uluslararası standartlara uygun yönetmeliklerdir. 2001 yılında yürürlüğe giren yapı denetim sistemiyle birlikte teorik olarak daha güvenli binaların inşa edilmesinin mümkün. Ancak asıl önemli olan uygulamadır. Proje, denetim ve onay süreçlerinde liyakat sahibi uzmanların yer alması şart. Yönetmeliklere uygun inşa edilen binalarda depremler korku değil, sadece bir sarsıntı hissi yaratır” ifadelerini kullandı.
“Herkes elini taşın altına koymalı!”
Kentsel dönüşümün hızlanabilmesi için vatandaş, müteahhit ve devletin elini taşın altına koyması gerektiğini belirten Öziçer, “Özellikle ekonomik şartlar nedeniyle vatandaşların da fedakârlık yapması çok önemli. 120 metrekarelik bir 3+1 ev yerine, yeni deprem yönetmeliğine uygun 2+1 bir evde yaşamak çok daha güvenli. Müteahhitlerin kâr marjını düşürmesi, devletin ve yerel yönetimlerin ise maddi destek sunması gerekli. Öte yandan bireysel olarak alınacak önlemler de hayati önem taşıyor. Vatandaşların evlerindeki ağır eşyaları sabitlemesi, deprem anında merdiven ya da asansöre yönelmek yerine sağlam eşyaların yanına geçip "hayat üçgeni" oluşturması çok daha güvenli bir durum. Ayrıca her evde deprem çantası bulunması, yangın riskine karşı küçük bir yangın söndürme cihazı edinilmesi ve kişisel belgelerin hazır tutulması gerekli.” ifadelerini kullandı.
“Vatandaşlar çatlak gördüklerinde yetkili kurumlara başvurmalı”
Öziçer ayrıca deprem sonrası hasar tespitinin önemine dikkat çekerek, "Vatandaşlar taşıyıcı sistemlerde çatlak gördüklerinde mutlaka İnşaat Mühendisleri Odası’na ya da Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü'ne başvurmalı. Dolgu duvarlardaki küçük çatlaklar yanıltıcı olabilir, taşıyıcı sistemler esas alınmalı." dedi.