GENEL

Misafir işçilikten işverenliğe: Türklerin Almanya’daki dönüşümü

Almanya'nın caddelerinde yankılanan Türkçe sesler, azim ve dayanışmanın simgesi. İşte, bu süreçteki önemli başarı hikayeleri.

Abone Ol

Almanya’nın caddelerinde yankılanan Türkçe sesler, sadece bir göç hikayesinin parçası değil aynı zamanda umut, azim ve dayanışmanın sembolüdür. 1960’lı yıllarda Almanya’ya "misafir işçi" olarak gelen Türkler, bugün bambaşka başarılara imza atıyor. O günlerden bugüne yaşanan değişime ışık tutuyoruz.

Geçici misafirler

1960’lı yıllarda Almanya’ya işçi olarak gelen ilk nesil Türkler, dil bilmemek ve yabancı bir kültürle karşılaşmanın zorluklarıyla karşı karşıya kaldılar. Misafir işçi statüsünde yaşayan bu insanlar, kendilerini dışlanmış ve yabancı hissederek yaşadıkları topluma uyum sağlamakta zorlandılar. Almanya Hükümeti’nin Türk göçmenlere “geçici misafir” gözüyle bakması, bu süreçteki zorlukları daha da derinleştirdi.

Yeni bir başlangıç

1970’lerde “Aile Birleşimi Yasası” ile birlikte Türk göçmenler, eşlerini yanlarına alarak sosyal hayatlarına yeni bir boyut kazandırdılar. Bu adım, onların yaşam alanlarını genişletmelerine ve sosyal haklar elde etmelerine olanak tanıdı. Uyum sürecinin en büyük engellerinden biri olan dil sorunu, Alman okullarında eğitim alarak aşılmaya çalışıldı.

Hızla değişen bir nesil

1980’ler geldiğinde, Türkler artık yalnızca işçi değil, kendi haklarını arayan ve çeşitli alanlarda söz sahibi olan bir toplum haline gelmişti. Siyasal ve sosyal alanlarda örgütlenerek Almancayı anadilleri gibi konuşmaya başlayan Türkler, evliliklerini bile Alman kökenlilerle yaparak entegre olmanın yollarını aradılar. Bu süreç, üçüncü kuşağın entegrasyonunu hızlandırdı.

Başarı ve mücadele

1990’lardaki gelişmelerle birlikte Türkler, dilsel ve kültürel açıdan Alman toplumuna uyum sağladı. Ekonomiden sanata, spordan siyasete kadar birçok alanda başarı kazanan Türk kökenliler, artık işveren konumunda bulunuyor. Bu güçlenme, aile ve sosyal yapılarını yeniden inşa etmelerine yardımcı oldu. Aynı zamanda, Türk kökenli topluluklar arasında dayanışma ve destek ağı oluşturularak ayrımcılıklara karşı bir koruma mekanizması geliştirildi.

Asimilasyona karşı mücadele

Üçüncü ve dördüncü nesillerin entegrasyonu, Türk diasporasının görünürlüğünü artırarak sosyal, ekonomik ve kültürel alanlarda daha aktif olmalarını sağladı. Ancak, bu süreçte kimlik tanımlamaları ve aidiyet duyguları farklılık gösterdi. Türkler, “Türklük ve Müslümanlık” değerleri etrafında şekillenen faaliyetlerle kendilerini asimilasyona karşı korumak için mücadele ettiler.

Türkiye’nin desteği

Günümüzde, Türk diasporası güçlü bir konuma ulaşmış olsa da aşırı milliyetçi akımlar ve ultra nasyonalist söylemlerle karşılaşma riski bulunmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, Almanya’daki Türk diasporasını desteklemesi ve bu konuda kamu diplomasisi faaliyetlerine öncelik vermesi, diasporanın geleceği açısından büyük önem taşımaktadır.

Umut ve dayanışma

1960’lı yıllardan bu yana geçen süreçte, Türk kökenli göçmenler Almanya’da yalnızca bir iş gücü olmaktan çıkıp, toplumsal hayatta aktif birer aktör haline geldiler. Düşük seviyeli işlerde çalışan, dışlanan bir nesilden; nitelikli işlerde yer alan, toplumun her kesiminde güçlü bir konumda bulunan bireylere dönüşerek, geleceğe umutla bakıyorlar.

Birbirinden başarılı hikayeler

Federal Alman Ekonomi Bakanlığı’nın yaptığı araştırmaya göre, Türkiye kökenliler Almanya’daki "göçmen kökenli" iş sahipleri arasında yaklaşık 89.000 kişilik bir grubu oluşturarak, ikinci en büyük topluluk haline gelmiştir. İşte bu dinamik topluluğun öne çıkan beş başarı hikayesi:

Aynur Boldaz-Özdemir: 1987 yılında Almanya’ya göç eden Boldaz-Özdemir, bir temizlik firmasında çalışmaya başladıktan sonra 2000 yılında kendi temizlik firması Forever Clean’i kurdu. Şirket, entegrasyon hedefli bir yapıyla, engelli bireylere çalışma fırsatları sunarak büyüyerek Türkiye pazarına da açıldı.

Müfit Tarhan: 1980 yılında Almanya’ya gelen Tarhan, başarılı bir seyahat acentesi işletmecisi iken biyoteknoloji sektörüne geçiş yaptı. 1999 yılında Wesko’yu satın alarak hümik madde bazlı ürünler üretmeye başlayan Tarhan, şirketini 70’den fazla ülkeye ürün ihraç eden bir marka haline getirdi.

Nare Yeşilyurt: 1971’den beri Almanya’da yaşayan Yeşilyurt, kültürel hassasiyetlere önem veren bir hasta ve yaşlı bakım hizmeti kurdu. 1999’da Deta-Med’i kurarak, kültürel değerlere uygun evde bakım hizmetleri sunmaya başladı. Bugün, 250 çalışanı ve 30 mesleki eğitim kapasitesi ile dikkat çekiyor.

İsmet Koyun: 1978’de Almanya’ya gelen Koyun, 1986’da kendi bilişim teknolojileri şirketini kurarak, pandeminin de etkisiyle hızla büyüyen bir firma haline getirdi. Kobil, güvenlik yazılımları ile büyük bir talep gördü ve şu anda 200’den fazla çalışanı ile sektörde kendine yer edindi.

Rukiye Tunç: Rukiye Tunç, ailesinin lojistik sektöründeki Tunc Trans şirketinde önemli bir rol oynuyor. Aynı zamanda, kendi kurduğu Tunc Group ile güzellik ürünlerinin dağıtımı ve otobüs kiralama gibi çeşitli alanlarda da faaliyet gösteriyor. Anne ve babasıyla birlikte yönettiği şirket, Avrupa genelinde profesyonel sürücüler yetiştirme lisansına sahip ilk kadın girişimci olarak dikkat çekiyor.

Bu başarı hikayeleri, Türkiye kökenli girişimcilerin Almanya'daki etkisinin artışını ve entegrasyon süreçlerindeki gelişimi göstermektedir. Her biri, azim ve yenilikçilikle dolu yolculuklarıyla yeni nesillere ilham vermekte ve göçmen topluluğun gücünü ortaya koymaktadır.