Topraklarımızdaki ilk boykot, 1908 yılında Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun ürünlerine karşı yapıldı. Yönetimde olan İttihat ve Terakki'nin de destek vermiş olduğu boykot 7 ay kadar sürdü.

Nedir bu "fes" boykotu?

Fes boykotu olarak bilinen bu eylemin sonunda Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Osmanlı Devleti ile müzakere masasına oturmak zorunda kaldı. Peki, bu Fes boykotu olarak bilinen boykot tam olarak neyi ifade ediyordu?

Meşrutiyet’in ilanı ile birlikte Osmanlı İmparatorluğu’nda kamuoyunun ilk kez oluştuğu olaylar gerçekleşti. Eylemler, mitingler, toplantılar ve grevler, birbiri ardına geldi. 1908 yılında ise Bosna-Hersek’in Avusturya tarafından ilhakı ve Bulgaristan’ın bağımsızlığını ilan etmesi üzerine bir kez daha sokağın gücü ortaya çıktı. “Fes Boykotu” olarak bilinen boykot süresince halk, kendi inisiyatifini kullanarak Avusturya ve Bulgaristan mallarına karşı bir boykot başlattı. Avusturya’dan ithal edilmekte olan fes ile anılan bulan boykot, kısa bir sürede İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından yönetilen eylemlere dönüştü. İlk defa gerçek bir savaşla değil de “harb-i iktisadi” ile başarılı olunan bu süreçte Osmanlılık fikri ortaya çıktı ve milli bir iktisat politikasının oluşmasına öncülük etti. Y. Doğan Çetinkaya'nın yazmış olduğu "1908 Osmanlı Boykotu: Bir Toplumsal Hareketin Analizi" adlı çalışmasında günlük basının etkisiyle, siyasal iklimin kitleler üzerindeki gücüyle, halkın da desteğiyle milliyetçiliğin farklı renklerdeki yansımalarıyla bu toplumsal hareketin özelliklerine ve önemine dikkat çekiyor. Geniş kapsamlı bir arşiv çalışması olan bu kitap, 1908 yılındaki Fes boykotu'nun kapsamını da gözler önüne seriyor.

Aslında Osmanlı'da sıkça karşılaşılan yeniçeri isyanlarının, köylü ayaklanmalarının da tarihsel anlamda bir çeşit boykot olarak kabul edilebileceğini vurguluyor. Ancak terim olarak boykot kelimesinin kullanıldığı, içerisinde siyasi kanaat önderlerinin ve basının yer aldığı, birden fazla kesimin organize hareket ettiği ve sürdürülebilir bir şekilde zamana yayılan ilk eylemin 1908 yılında gerçekleşen fes boykotu olduğunu söylüyor.

II. Meşrutiyet ve İttihat ve Terakki

II. Meşrutiyet 23 Temmuz 1908 tarihinde ilan edildi. 1908 yılının yaz aylarında, düzenlenen işçi grevlerinin bastırılmasında bazı sorunlar yaşanmıştı. Ekim ayında Bulgaristan bağımsızlığını ilan etmiş, hemen ardından Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ise Bosna-Hersek'i ilhak etmişti. Henüz iş başına gelmiş olan genç İttihatçılar, bu iki devlete karşı askeri harekata girişmeyi o günün şartlarında göze alamadılar. İttihat ve Terakki yönetimi, halkın da katıldığı sokak eylemlerini yeni bir protesto biçimi olarak kabul etti ve destekleyip yönlendirdi. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ürünlerine karşı yapılan bu boykotun diğer bir önemi ise Jön Türk hareketinin ve yükselmekte olan Osmanlıcılık fikrinin, işçi grevlerinin etkisinde başladığını bize anlatması...

Bu ortamda özellikle Avusturya'dan gelen fes, sembolik bir önem kazanıyor. Çünkü o yıllarda Fes dahil pek çok ürünü Osmanlı topraklarında üretmek daha maliyetliydi. Osmanlı, Fransa ve İngiltere ürünlerine göre daha ucuz olan Avusturya üretimi fesler ithal etmeyi tercih ediyordu. Böylece halkın feslere ulaşımı da kolaylaşıyordu. Hatta boykot devam ederken halk arasında "Fes bizim hakiki bir giysimiz değil, bunun yerine kalpak kullanalım" fikri de oluşmuş, İttihat ve Terakki iktidarı da zaman zaman bunu dillendirmiş fakat kalpak ancak önümüzdeki yıllarda yani Milli Mücadele döneminde kullanılacaktı. Boykot edilen tek ürün fes değildi. Avusturya-Macaristan'dan gelen sağlık ürünleri, pamuk, petrol, pirinç ve hatta kılıç gibi ürünler de boykot edildi. 1908 Osmanlı Boykotu kitabının yazarı Doğan Çetinkaya, Beyrut'tan Selanik'e, İzmir'den Samsun'a ve İstanbul'a kadar çok çeşitli liman şehirlerinin dışında Konya gibi iç Anadolu şehirlerinde de boykotun destek bulduğunu aktarıyor. Hatta din ve ırk ayrımı yapılmadan Rumların da bu boykota katıldığı o dönemki idari yazışmalarda ortaya çıkıyor. 

Tarihçiler, II. Meşrutiyet ilan edilmeden önce Sultan II. Abdülhamid döneminde basın sansürünün çok sert olmasının ise boykot eylemlerinin etkili olmamasında rol oynadığını aktarıyorlar. Dönemin siyasi havasında toplumun farklı kesimlerinin ortak bir düşmana karşı tavır almasının boykotun yayılmasına yardımcı olduğu ise yadsınamaz bir gerçek olarak ortaya çıkıyor. Doğan Çetinkaya, "Boykot İttihat Terakki'nin elinden çıkıyor. İşçilerin ve gençliğin öncülüğünü yaptığı, yüz binlerce insanın katıldığı mitinglerin yapıldığı, kendi basınının ortaya çıktığı büyük bir hareket halini alıyor" diyor. Sonuç olarak yaklaşık 7 aylık fes boykotunun ardından Avusturya-Macaristan ilhak ettiği topraklar için tazminat ödemeyi kabul ediyor. Ayrıca bazı topraklardan ve imtiyazlardan vazgeçmek zorunda kalıyor. Boykot Osmanlı'da yerli ürünlerin üretilmesi ve kullanımı konusunda halka cesaret veriyor ve milli üretimin gelişmesine neden oluyor. Doğan Çetinkaya, Osmanlı'da boykot alışkanlığının ilerleyen yıllarda da devam ettiğini, Balkan Savaşı ve Rumeli göçleri gibi nedenlerle 1910-1914 tarihleri arasında, Türklerin bu kez gayrimüslimlere, özellikle Rumlara karşı boykot uyguladığını anlatıyor.

Emniyet Genel Müdürlüğü’nden jammer açıklaması: Yasal değil Emniyet Genel Müdürlüğü’nden jammer açıklaması: Yasal değil

Türkiye Cumhuriyeti döneminin boykotları

Cumhuriyet döneminde ise özellikle 27 Mayıs 1960 sonrasında demokratik bir anayasa ile birlikte Türkiye'de boykot eylemleri görülüyor. En dikkat çekici eylem ise özellikle Türkiye Öğretmenler Sendikası öncülüğünde 4 gün süren 1969 öğretmen boykotu olarak öne çıkıyor. Bu boykotta öğretmenler haklarını elde etseler de 12 Mart 1971 tarihinde ilan edilen muhtıradan sonra bu hakların kaybedildiği biliniyor. Cumhuriyet tarihinde geniş kitlelere ulaşan öğrenci boykotlarının neredeyse hepsi dönemin politik durumuna eş zamanlı olarak ilerlemiş. 12 Eylül 1980  askeri darbesi öncesinde, 1990'lı ve 2000'li yıllarda ise bozulan ekonomik duruma göre dönem dönem esnafın kepenk kapattığı, taksicilerin ve dolmuşçuların kontak kapatma eylemleri yaptığı, işçi ve sendika boykotlarının da yaşandığını hatırlıyoruz. İşçilerin işyerinde verilen yemeği yememesi, servise binmeyip yürümesi, sakal bırakması gibi boykot biçimleri özellikle fabrikalarda yaygın biçimde uygulandı. Türkiye'nin yakın geçmişindeki protestolardan biri ise 1998 yılında terör örgütünün elebaşı Abdullah Öcalan'ın İtalya'ya sığınmasıyla Türkiye'de İtalyan makarna ürünlerinin boykot edilmesi hatırlanıyor. Ancak bu boykot da kitlesel ve uzun süreli olmamıştı. Yakın tarihte ise Gezi Parkı eylemleri sonrası bazı boykot çağrıları yapılmıştı fakat toplumsal bir harekete dönüşmemişti.

Boykotlar günümüzde niye tam olarak başarılı olamıyor?

Boykotların niye uzun sürmediğinin cevabı ise ekonomik olarak ancak kapitalist sistemle açıklanabilir çünkü Türkiye gibi 86 milyonluk bir ülkede toplumun ihtiyaçlarını kısıtlamak ve kitleleri "alışveriş yapmama" üzerine yönlendirmek zor olduğu kadar imkansıza yakındır. Boykot, günümüz dünyasında ancak siyasi bir slogan olarak kullanılabilir ve partilerin kendi seçmenlerine karşı siyasi bir argüman olarak öne çıkabilir. Türkiye'de belirgin bir işçi sınıfı geçmiş yıllara göre yok denecek kadar az olduğu için bu tür grev ve boykotlar amacına ulaşmakta zorluk çekmektedir. Kapitalist düzene ayak uyduran ülkelerde ekonomik olarak şirketlere yönelik boykotların gelişmesi ve büyümesi ancak belirli bir döneme ait olarak hafızlarda kalmıştır. 

Muhabir: Kaan Çağlayangöl