Yer çekimi fikri ilk olarak M.Ö. 4. yüzyılda ünlü filozof Aristo tarafından ele alındı. Aristo’ya göre, ağır cisimler doğal olarak aşağıya, hafif cisimler ise yukarıya hareket ediyordu. Daha sonraki dönemlerde Romalı mühendis Vitruvius, bu hareketleri maddenin doğasına bağladı. Galileo Galilei ise cisimlerin düşme hızının ağırlıktan bağımsız olduğunu savundu ve bu alandaki çalışmalara önemli bir katkı sağladı.
Newton ve yer çekimi kanunu
Isaac Newton, 17. yüzyılda yer çekimini bilimsel olarak açıklayan kişi oldu. Çalışmaları sırasında iki cisim arasındaki çekim kuvvetinin, aralarındaki mesafe arttıkça azaldığını fark etti. 1687 yılında yayımladığı Philosophiæ Naturalis Principia Mathematica adlı eserinde "evrensel çekim yasası"nı formülize etti. Newton’un meşhur elma hikayesi de bu döneme dayanır. Bir ağacın altında otururken düşen bir elmanın dik şekilde yere inmesini gözlemleyen Newton, bu gözlem üzerine yer çekimi teorisini geliştirdi.
Newton’un evrensel çekim yasasının önemi
Newton’un keşfi, yalnızca Dünya’daki hareketleri değil, aynı zamanda gezegenlerin yörüngelerini ve gökyüzündeki cisimlerin hareketlerini de açıklayan bir teori olarak tarihe geçti. Bu teori, bilim dünyasında devrim yaratarak modern fiziğin temel taşlarından biri haline geldi.