Dünyadaki karasal alanların üçte birini kaplayan ormanlar karada yaşayan bitki, hayvan ve böcek türlerinin yüzde 80’inden çoğuna ev sahipliği yapıyor. Ormanların korunması, sürdürülebilir yönetimi, ağaç dikimi ve çevre bilincinin artırılması amacıyla her yıl 21-26 Mart, Orman Haftası olarak kutlanıyor.
Uluslararası Doğayı Koruma Birliği (IUCN) tarafından yayımlanan bitki ve hayvan türlerinin dünyadaki en kapsamlı küresel koruma durumu envanteri "IUCN Tehdit Altındaki Türlerin Kırmızı Listesinde" yer alıyor.
AA muhabirinin derlediği bilgilere göre, liste doğrultusunda yapılan ilk Küresel Ağaç Değerlendirmesi'ne göre dünyadaki ağaçların yüzde 38’i yani ağaç türlerinin 3'te 1'inden fazlası yok olma tehlikesiyle karşı karşıya.
Değerlendirme kapsamında incelenen 192 ülkedeki 47 bin 282 ağaç türünden en az 16 bin 425’inin neslinin tehdit altında olduğu belirlenirken bu sayının, tehdit altındaki tüm kuş, memeli, sürüngen ve amfibi türlerinin toplamının 2 katından fazla olduğu vurgulandı.
İklim değişikliği, deniz seviyesinin yükseldiği ve daha güçlü fırtınaların risk oluşturduğu tropik bölgelerdeki ağaçları daha fazla tehdit ederken ağaç türlerindeki bu değişikliğin ekosistem üzerinde olumsuz etkilere neden olacağı öngörülüyor. Değerlendirmede, ağaç kaybının binlerce başka bitki, mantar ve hayvan için büyük bir tehdit olduğuna da işaret edildi.
"En büyük tehdit ormansızlaşma"
AA muhabirinin sorularını yanıtlayan İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Orman Fakültesi Orman Mühendisliği Bölümü Toprak İlmi ve Ekoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Doğanay Tolunay, dünya üzerinde ağaç türü çeşitliliğinin en yüksek olduğu Orta ve Güney Amerika ile Afrika ve Uzak Doğu'daki en büyük tehdidin ormansızlaşma ve orman tahribatları olduğunu kaydetti.
Tolunay, ağaç türlerinin tehdit altına girmesindeki başlıca nedenler hakkında şunları söyledi:
"Tropikal ormanlar tıraşlanarak monokültür olarak adlandırdığımız palmiye ve kahve ağaçlandırma alanlarına dönüştürülüyor. Palmiye yağı çok yerde kullanılıyor biliyorsunuz, palmiye yağı kullanıldıkça daha fazla ormansızlaşma oluyor. Bunun haricinde Afrika ve Güney Amerika'daki tropikal bölgelerdeki madencilik çok ciddi bir sorun diyebiliriz. Yine kentlerin gelişmesi, ek olarak kentleşmenin içinde sayabileceğimiz yollar, doğalgaz ve elektrik hatları, kanalizasyon hatları, ormansızlaşmaya yol açıyor ve ağaç türlerine zarar veriyor."
Ağaçların önemli bir kısmının mobilya sektöründe kereste sanayinde kullanıldığını ve odunun bilinen 6 binden fazla kullanım alanı olduğunu anlatan Tolunay, "Bunun haricinde örneğin Türkiye'de çok fazla olmasa da biyoyakıt olarak ve enerji üretiminde doğrudan kullanılan ağaçlar var. Yine gıda olarak kullanılan çok sayıda ağaç var. Bildiğimiz ağaçlardan birinden örnek verelim; Türkiye özelinde kestane. Neredeyse Türkiye'de yediğimiz kestanelerin tamamı ormandaki kestane ağaçlarından toplanır. Hatta Türkiye'de üretilmese de örneğin akçaağacın gövdesinden tatlı bir şurup elde edilir. Böyle gıda olarak, ilaç olarak biyokimyasal elde edilmesi gibi çok değişik alanlarda ağaçları kullanıyoruz." dedi.
"Öncelikli olarak var olan ormanları korumamız gerekiyor"
Tolunay, tahrip olmuş ekosistemlerin eski haline getirilmesi için ekolojik restorasyon yapılmasının orman varlığının korunmasına katkısı olabileceğini kaydetti.
Ağaçların doğaya ve dolayısıyla insanlara katkılarıyla ilgili bilinçlendirme çalışmalarının önemli olduğunu vurgulayan Tolunay, "Bir orman ekosisteminin yok edilmesinin geri dönülemez olduğunu, fidan dikerek bunlardan ağaçlandırmalarla orman ekosistemi oluşturmanın çok çok zor olduğunu bilmek o yüzden sadece ağaç sayısı olarak değil de öncelikli olarak var olan ormanları korumamız gerekiyor." dedi.
Tolunay, tehdit altındaki ağaç türlerini mümkün olduğunca doğal alanlarında korumaya çalışmak gerektiğinin altını çizerek, şöyle devam etti:
"Yine de ne olur ne olmaz diye tohum bankalarında tohumlarını saklamak gibi faaliyetler yapılabilir. Yine çeşitli bilimsel amaçlı olarak oluşturulmuş arboretumlar, botanik bahçesi gibi alanlar var. Buralarda da bu ağaç türlerini yetiştirmek şeklinde koruma önlemleri var."
İnsan etkisinin az olduğu, vahşi doğaya ayrılmış korunan alanların oranının artırılması gerektiğini vurgulayan Tolunay, Birleşmiş Milletler Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi'ne göre 2030 yılında dünyadaki karasal ve denizel ekosistemlerin yüzde 30'unu korunan alan olması hedefi bulunduğunu ve en son bu oranın yüzde 17'lere ulaştığını belirterek konuşmasını tamamladı.