KÜLTÜR-SANAT

Ekim 2024'te raflarda yerini alan yeni kitaplar

İzmir'de kitap fuarı yaklaşmışken kitap severler için Ekim 2024 heyecan verici bir ay oldu! Hem yeni çıkan kitaplar hem de kitap fuarının yaklaşmış olması nedeniyle sizin için bu ayın öne çıkan eserlerini derledik. İşte bu ayın öne çıkan eserleri...

Abone Ol

Sonbaharın büyüleyici atmosferiyle birlikte Ekim 2024, kitap tutkunları için yeni ve ilgi çekici eserlerle dolu bir ay oldu. Edebiyat, tarih, bilim kurgu ve kişisel gelişim gibi farklı alanlarda yayımlanan kitaplar, okurlara yepyeni dünyaların kapılarını aralıyor. Türkiye’nin tanınmış yazarlarından sürpriz isimlere kadar pek çok yazarın yeni kitapları, raflarda yerini aldı. Bu ayın öne çıkan eserleri, hem edebi zenginliği hem de bilgi dolu sayfalarıyla dikkat çekiyor. İşte Ekim 2024'te okuyucularla buluşan ve en çok konuşulan yeni kitaplar!

Mırıldanan Kemikler

A. G. Slatter, Çevirmen: Peren Gülmez, 320 syf., İthaki Yayınları, 2024.

Miren O’Malley büyülü ve karanlık sırlarla dolu bir ailede doğmuştu. Soyu, denizle yaptıkları eski bir anlaşmaya dayanan efsanelerle örülmüştü; her nesil, denize bir çocuk vermeliydi ki deniz onlara zenginlik sunsun. Ancak O’Malley ailesi yıllar içinde gücünü kaybetmiş, servetleri tükenmiş, yaptıkları anlaşma ise unutulmuş gibiydi. Ta ki ailenin mirası Miren’in omuzlarına yüklenene kadar. Fakat o kaderine boyun eğmeyecekti. 

Aile malikânesinden ve sırlarla dolu geçmişinden kaçmaya karar veren Miren, hem kan bağlarının hem de denizle yapılan antlaşmanın peşini bırakmadığını fark etse de özgürlüğe giden yolu ararken, hem deniz yaratıklarıyla hem de kendi içindeki karanlıkla yüzleşmek zorunda kalacaktı.

Mırıldanan Kemikler, aile sırları, doğaüstü güçler ve karanlık deniz efsaneleriyle dolu bir dünyada geçen sürükleyici bir gotik masal.

Ayışığı’nın Kayıpları – Aynadan Geçen Kız Serisi 2. Kitap

Christelle Dabos, Çevirmen: S. İpek Ortaer Montanari, 488 syf., İthaki Yayınları, 2024.

Uzun zaman önce, “Kopuş” adı verilen bir felaketin ardından, dünya birçok göksel adaya bölünmüştü. Kemer olarak bilinen bu adaların her biri farklı şekillerde gelişmişti; her birinin zamanla kendine özgü bir ilişkisi var gibi görünmekteydi, öyle ki günümüzde birbirinden çok farklı dünyalar bir arada ama ayrı ayrı var olabiliyordu. Ve Kemerlerin her birinde, her şeye gücü yeten bir atanın ruhu yaşıyordu.

Ophélie sarayın o görkemli yüzeyinin altında entrikalar ve siyasi gerilimlerin hüküm sürdüğü sosyeteye adımını atmıştı. Ailesinin Kutup’a gelişi ve Faruk’un talepleri arasında, gizemli nişanlısı Thorn’a güvenmekten başka seçeneği kalmamıştı. Soylular birer birer ortadan kaybolmaya başladığında, Anima’nın okuyucusu olan Ophélie, yeteneklerini kullanarak bu gizemi çözmek zorunda kalacaktı. Ancak bu görev onu beklediğinden çok daha farklı bir yere götürecek ve karşılaştığı gerçek, hazırlıklı olduğundan çok daha ürkütücü çıkacaktı.

Cumhuriyet’in Hikâyesi

Serdar Soydan, 200 syf., İthaki Yayınları, 2024.

Bu hikâyeler Cumhuriyet’in, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin hikâyesidir.

1934 yılında, o güne kadar çekilen Türk filmlerinin senaryolarını yetersiz bulan dönemin önde gelen gazetelerinden biri ve ülkenin tek film yapım şirketi bir senaryo yarışması düzenler. Yarışmaya katılacaklara, kaleme alacakları eserlerin “milli hayatımızdan alınmış olması ve büyük inkılabımızdan ilham alması” şartını koyarlar. Kısa sürede üç yüzü aşkın film hikâyesi, gazete idarehanesine gönderilir. Bir önjüri içlerinden otuz tanesini seçer ve bu hikâyeler gazetede yayımlanır.

Cumhuriyet’in onuncu yılı kutlandıktan kısa bir süre sonra Türkün, Birinci Dünya Savaşı’ndan o güne kadar yazdığı, neredeyse yirmi yıllık bir destanın parçalarıdır bu hikâyeler.

Bugünden bakıldığındaysa Cumhuriyet’in nasıl kurulduğunu anlatması, neredeyse yirmi yıla yayılan askeri ve beşeri savaşların fertler üzerinde yarattığı etkiyi ortaya koymasıyla mükemmel bir hatırlatmadır her biri.

Bu hikâyeler, Cumhuriyet’i kuran neslin psikolojik ve sosyolojik röntgenidir.

Birazdan siz de okuyup göreceksiniz; o günlere gidiveriyor, otuzların Türkiye’sinde buluyor kendini okudukça insan. Bu öyküleri yazanların neler hissettiğini, neyi, neden yazdığını idrak etmeye çalışıyor. Edebiyatın böyle bir büyüsü var – ne mutlu ki. Gününü satırlara döküyor, gerçeği, kendi gerçeğini ilelebet muhafaza ediyor.

Beklediğim Odalarda

Nilüfer Açıkalın, 152 syf., İthaki Yayınları, 2024.

Ödüllü oyuncu ve yazar Nilüfer Açıkalın’dan edebiyatının yirmi beşinci yılında yeni bir öykü kitabı: Beklediğim Odalarda. 

Kırıkları yamayan, sabrı göğüsleyen, kendiyle bir barışık bir küskün, hep ayakta – her an tetikte… Açıkalın; kalemindeki esrikliği, kısa sürede adını ele veren tanıdıklığını ve çeşitlemeli mücadelelerini ustalıkla sunuyor yeni öykülerinde. “Düşme”nin de güzel olabileceğine, başka bir anne-babalığa, merhamete, ağlamaya ve beklemenin tahammül kıran duraklarına uğruyor; odalarda, pazarda, “biri”nin evinde – kendiliğinden ve kendine rağmen. 

“Taşı toprağı tozu yaprağı otu börtüyü böceği halıyı iskemleyi insanı çocuğu hayvanı her birini sevdim elimden geldiğince. 

Ve inandım en önemlisi de bu. Hem de her şeye. Mesela en basitinden tüm yalanlara inandım. Vaktiyle çok perişandım ama kötü mü oldu derseniz hayır iyi ki inanmışım. İnanmadan yaşamaktansa kanarak yaşamışım. 

Yenik başlamak ya da baştan kaybetmiş olmak umurumda değil. Başlı başına bir başkaldırı bu ve büyük bir başlangıç. Mutsuzluklarımla alay ederek, -kendimi çok hafife aldığımdan- uçarak çıktım cehennemden ve yitirdim dengemi. 

Peki bulabilecek miyim dengemi? 

Hiç sanmıyorum. 

Peki bulmak istiyor muyum dengemi? 

Hiç sanmıyorum.”

Nefes

Tim Winton, Çevirmen: Seda Çıngay Mellor, 232 syf., Holden Kitap, 2024.

2009 Miles Franklin Edebiyat Ödülü
 
“İnsanlar, dedi Sando. İnsanlar her gün kendi korkularıyla yüzleşiyor. Hesaplar yapıyor, Tanrı’yla pazarlığa girişiyor, stratejik manevralar tasarlıyorlar. Okyanusları ilk defa böyle geçtik, uçmayı ve atomu parçalamayı böyle öğrendik, bütün eski batıl itikatlardan vazgeçecek cesareti böyle bulduk. Gösterişli bir tavırla duvardaki kitapları işaret etti. İşte insanoğlu, dedi. Üstün tarafımız.”
 
Batı Avustralya'nın vahşi ve ıssız sahilinde heyecan arayan henüz ergenlik çağında iki çocuk, usta sörfçü Sando'nun peşinden ayrılmazlar. Birlikte tuhaf ama seçkin bir üçlüye dönüşürler. Sando, çocukları bir tür Spartalı ahlakına göre yetiştirir. Uzak resiflerdeki dev dalgalarda kendilerini sınadıkları, tüm sınırlarını zorladıkları riskli bir eğitime tabi tutar. Çocuklar yetişkinliğe uzanan çetrefilli yollarda kendilerini bulmaya çalışırken, bir yandan da Sando ve sevgilisinin gizemli geçmişini öğrenmeye çalışır.
 
İki kez Booker’a aday gösterilen, dünya edebiyatının en iyi romancılarından Tim Winton'ın lirik dehasıyla örülmüş Nefes, yürek burkan bir dostluk hikâyesi.

Kapitalizmin Ruhu

Liah Greenfeld, Çevirmen: Ayda Rona Aylin Altınay, 544 syf., Alfa Kitap, 2024.

Kapitalizmin Ruhu, ne iktisatçıların ne de iktisat tarihçilerinin cevaplayabildiği temel bir iktisat sorusuna cevap veriyor: Sürekli ekonomik büyümenin nedenleri (sadece koşulları değil) nelerdir? Başlığını Max Weber'in aynı konudaki ünlü çalışmasından alan Greenfeld, 16. yüzyıldan itibaren ekonomik faaliyetin doğasını dönüştüren ve ekonomiyi kendini geçindirmeden kâra doğru yönlendiren çığır açıcı davranış değişikliğinin ardındaki motivasyon sorununa odaklanıyor. İngiltere, Hollanda, Fransa, Almanya, Japonya ve Amerika Birleşik Devletleri'nde ekonomik bilincin gelişiminin ayrıntılı bir analizi, modern, büyüme odaklı ekonominin arkasındaki motivasyonun veya "ruhun," "rasyonel ekonomik aktörün" özgürleşmesi değil, daha ziyade milliyetçilik olduğunu iddia etmesine olanak tanıyor. Milliyetçilik, halk kitlelerini ulusal prestij için sonu gelmez bir yarışa sokmuş ve böylece ekonomik rekabet olgusunu ortaya çıkarmıştır. 

“Bu kitap cesur tezler üretmeyi mükemmelen başarıyor ve bu tezleri hem yaratıcı hem de güçlü bir şekilde savunuyor. Bu nedenle geniş bir kesimin ilgisini fazlasıyla hak ediyor.”
–John A. Hall, Journal of Economic History

“Kapitalizmin Ruhu, ekonomik büyüme anlayışında bir paradigma değişikliği yaratıyor.”
–John Gray, Times Literary Supplement

Hogwarts’ta Yeni Yıl

J.K. Rowling, Çevirmen: Ülkü Tamer, 44 syf., Yapı Kredi Yayınları, 2024.

“Noel yaklaşıyordu. Aralık ortalarında bir sabah Hogwarts’takiler uyanınca her yerin bir metre karla örtülmüş olduğunu gördüler.”

Harry Potter ve Felsefe Taşı’nın on ikinci bölümü ve Harry Potter’ın Hogwarts’taki ilk Noel gününün sımsıcak hikâyesi işte böyle başlar. Görkemli köknarlarla süslü Büyük Salon’dan Gryffindor Ortak Salonu’ndaki samimi akşamlara, yılbaşı hediyelerinin yarattığı coşkuyla, arkadaşlarla, nefis yemeklerle ve Harry’nin asla unutmayacağı sihirli sürprizlerle dopdolu bir tatil günüdür bugün.

J.K. Rowling’in “Harry Potter ve Felsefe Taşı”ndan doğrudan alınan metnine Ziyi Gao’nun ışıl ışıl resimleri eşlik ediyor. Bütün zamanların en sevilen kitaplarından birinde yer alan bu muhteşem an yepyeni hediyelik bir resimli kitaba dönüşüyor.

“Hogwarts’ta Yeni Yıl” ailece tadını çıkarabileceğiniz sihirli bir kitap.

Piyon

Dilge Güney, 136 syf., Tudem Yayınevi, 2024.

Hukukçu kimliğini cesur kalemiyle buluşturarak bıçak sırtı konuları odağına alan Dilge Güney'den, özel hayatın gizliliği ve kişisel verilerin korunması kanununa farkındalık uyandıran, tansiyonu yüksek bir distopya: Piyon.

İyilikle kötülüğün çarpışmasında nefsine yenik düşen Yasemin adındaki bir kızın kendini var etme mücadelesini anlatan kitap, yapay zekânın hükmettiği bir gelecekte yaşasak dahi temel hak ve özgürlüklerimizden vazgeçmemenin önemine dikkat çekiyor.   

Aşırı ebeveyn kontrolünün gençlerin sosyal ve duygusal dünyalarındaki olumsuz yansımalarına eğilen yazar, sadece koruma amaçlı bile olsa, çocuğunun hayatı üstündeki söz hakkının bazı sınırları bulunması gerektiğini savunuyor.
 
Yasemin, telefonu kapattığında kalbinde ince bir sızı hissetmişti. Sınıf arkadaşı Ömür'ün annesi hiç beklenmedik bir şey istemiş ve karşılığında en ihtiyaç duyduğu şeyi teklif etmişti. Bir yanda hayalleri diğer yanda hayatın gerçekleri... Çaresizdi Yasemin ve çaresizliği başkaları için büyük bir fırsata dönüşmek üzereydi. İşin gerçek yüzünün farkında olsa da... Bir yanı gündüz öteki yanı gece olan incecik bir ipin üstünde yürümeye başlamıştı artık. “Aslında her şey Ömür'ün iyiliği için,” safsatasıyla vicdanının sesini susturmaya çalışırken dengesini kaybedip düşmesi an meselesiydi...

Okurları, paramparça bir şehrin turuncu-yeşil sokaklarında nefes kesici bir serüvene davet eden Dilge Güney, “ispiyoncu” olarak çıktığı yolda “piyon”a dönüşmemek için direnen Yasemin'in günlüğünden çarpıcı kesitler sunarken; özel hayatın mahremiyetine, mültecilik olgusuna, sosyal adaletsizliğe ve dev şirketlerin sonsuz çıkarları için ne denli acımasız olabileceğine de değiniyor.

Yazarın 1GB Adalet isimli romanıyla aynı evrende geçmesine rağmen bağımsız şekilde de okunabilen Piyon, parmak ısırtan kurgusunun ardında yapay zekâ ve etik üstüne hararetli tartışmaların ilk kıvılcımlarını da başlatıyor. 

Ebeveynleriniz tüm sırlarınızı biliyorsa isPİYONlandınız demektir!