Bazı dizi ve filmler, yalnızca izlediğinizde size bir hikaye anlatmakla kalmaz, aynı zamanda kendinizi ve dünyayı sorgulamanıza neden olur. Bojack Horseman bu anlamda, derinliği ve karakter analizleriyle dikkat çeken nadir yapımlardan biridir. Bojack, kendisini sürekli mutsuz bir şekilde bulan ve bu mutsuzluğu bir şekilde besleyen bir karakterdir.
Peki, Bojack neden bu kadar mutsuz olmaya çalışıyor? Neden elindeki her şeyi, her fırsatı mutsuzlukla yoğuruyor? Bu soruyu daha derinlemesine incelediğimizde, sadece nihilizme dayanan bir bakış açısının ötesine geçiyoruz; burada bir insanın içsel bozukluğu, öz değer eksikliği ve geçmiş travmalarının etkisiyle şekillenen bir mutsuzluk var.
Mutsuzluk, Bojack’in kimliğine dönüşmüş
Bojack’in yaşamındaki mutsuzluk, bir tür kimlik haline gelmiş gibidir.
Tıpkı dizinin sıklıkla tekrarladığı gibi:
"Evren acımasız umursamaz bir boşluktur. Mutluluğun anahtarı anlam aramak değildir, kendini önemsiz saçmalıklarla meşgul etmektir ve sonra ölürsün."
Bu alıntı, bir anlam arayışının nihayetinde boş bir çaba olduğunu ve insanın kendi acısıyla meşgul olmasının, tüm bu eksiklikleri örtbas etmenin en kolay yolu olduğunu anlatıyor. Bojack, hayatında gerçek anlamı aramaktan çok, geçmişindeki pişmanlıklar, hatalar ve kayıplar arasında sıkışıp kalır. O, bir tür içsel acıyı sürekli yaşamak zorunda kalıyormuş gibi hisseder.
Bojack’in mutsuzluğu, sadece onun bir iç yolculuğu değil, aynı zamanda başkalarıyla olan ilişkilerinde de bir yansıma bulur. Her ne kadar ona çeşitli fırsatlar sunulmuş olsa da – yeni bir iş, yeni arkadaşlıklar, aşk – hepsini bir şekilde bozar veya içsel boşluğuna katkı sağlar.
Örneğin, “Mutluluğun anahtarı anlam aramak değil, saçmalıklarla meşgul olmaktır” repliği, Bojack’in bir şeylere anlam yüklemek yerine, geçmişindeki yıkıcı alışkanlıklarına, dürtülerine ve ilişkilerine sarılmasını anlatıyor. İnsan bir şekilde mutsuz olmayı ve kendini kötü hissetmeyi bir alışkanlık haline getirdiğinde, o mutsuzluk, kimliğinin bir parçası olur.
Neden mutsuz olmaya çalışıyoruz?
Bojack’in sürekli mutsuzluk içinde olması, sadece dışsal koşullardan değil, aynı zamanda içsel bir tercihten kaynaklanıyor gibi görünüyor. Bojack Horseman'daki karakterin mutsuzluğa olan bu derin bağlılığı, insanın kendi değerini reddetmesiyle ilgilidir. Bojack, özsaygı eksikliğiyle boğuşan bir karakterdir. Sürekli olarak geçmişindeki hataları, yıkıcı ilişkileri ve hayal kırıklıklarını üzerinde taşır. Bu ona bir kimlik, bir hikaye sunar, ancak aynı zamanda sürekli bir içsel acıya da sebep olur.
Birçok insanın hayatındaki en büyük zorluklardan biri, kendini yeterince değerli hissetmeme hissidir. Bojack için, her şeyin eksik olduğu, hiçbir şeyin gerçekten “doğru” gitmediği bir dünyada, mutsuzluk bir tür varoluşsal zorunluluk haline gelir. Çünkü onun için mutlu olmak, geçmişiyle ve kimliğiyle yüzleşmek anlamına gelir. Ve bu yüzleşme, Bojack’in düşündüğü gibi, yaşamının anlamını daha da yitiriyor gibi görünür.
Gerçeklikten kaçmak: Bojack’in kendi yıkımına doğru gidişi
Birçok insanın yaşadığı içsel karmaşanın benzerini Bojack, hayatında sürekli bir şekilde tekrar eder. Bojack Horseman’daki karakterler, aslında çoğu zaman kendi içsel yıkımlarının ve korkularının kölesidir. Bu bir tür vicdan azabı, geçmişteki hataların ve kaçırılan fırsatların yüküdür. Bojack’in sürekli mutsuzluk içinde olması, sanki bir nevi kaçış yolu gibidir. Gerçeklikten kaçmak ve yeniden bir anlam aramak, sürekli olarak bir tür varoluşsal boşluk yaratır.
Zamanla, mutsuzluk bir amaç haline gelir. Çünkü mutsuzluk, Bojack için bir kimliktir. Hayatındaki her şey bozulmuşken, eski hatalarını ve hatalarından kaynaklanan acıları yeniden ve yeniden yaşamak, Bojack'in yaşadığı dünyada ona bir tür güvenlik sağlar. Bunu kırmanın en zor kısmı ise, mutsuzluğu bilerek ve isteyerek sürdürmektir. O, sanki mutsuzluğunu kucaklamış gibi, ona alışmış gibidir.