İnsanlık var olduğundan bu yana ölüm gerçeğiyle yüzleşiyor. Mitolojiden felsefeye, edebiyattan bilime kadar her alanda insanın en büyük merakı aynı kaldı: Sonsuz yaşam mümkün mü? Bugün geldiğimiz noktada bu soru, yalnızca hayal gücünün değil, bilimin ve teknolojinin de ilgi alanına girmiş durumda. Gelişen tıp, yapay organlar, genetik mühendisliği ve yapay zeka destekli sağlık çözümleri sayesinde insan ömrü giderek uzuyor. Ancak artık mesele sadece birkaç yıl daha fazla yaşamak değil; mesele, yaşlanmayı yavaşlatmak, hatta durdurmak.

Bugün ortalama insan ömrü, bundan sadece yüz yıl öncesine kıyasla bile dramatik şekilde uzamış durumda. Bu uzama, antibiyotiklerden aşıya, modern ameliyat tekniklerinden erken teşhis teknolojilerine kadar pek çok gelişmeyle mümkün oldu. Ancak artık bilim insanları daha da ileri giderek, yaşlanmayı bir hastalık olarak görmeye ve “tedavi etmeye” çalışıyor. Hücre yenilenmesi, DNA onarımı, telomer uzatma teknikleri gibi alanlarda yapılan çalışmalar, yaşlanma sürecinin biyolojik olarak durdurulabileceğini öne sürüyor.

Bununla birlikte yapay zekâ destekli sağlık sistemleri, bireylerin sağlık geçmişini analiz ederek gelecekte ortaya çıkabilecek hastalıkları önceden tahmin edebiliyor. Giyilebilir teknolojiler, vücudun anlık verilerini takip ederek sağlıklı yaşam alışkanlıklarını destekliyor. Hatta bazı şirketler, beynin dijital bir kopyasını oluşturup bir gün fiziksel beden olmadan da “bilincin” yaşayabileceğini öne sürüyor. Yani yalnızca bedensel ömrü değil, zihinsel varoluşu da uzatmak söz konusu.

Ancak her teknolojik gelişmede olduğu gibi burada da etik sorular peşimizi bırakmıyor. Sonsuz yaşam yalnızca zenginlere mi ait olacak? Doğal yaşam döngüsünü değiştirmek gerçekten bir ilerleme mi, yoksa evrimsel dengeyi alt üst eden bir müdahale mi? İnsanlık ölümsüzlüğe hazır mı, yoksa ölümün kaçınılmazlığı mı bizi insan yapan şey?

Sonsuz yaşam, belki de bugünün değil ama geleceğin ciddi tartışma başlıklarından biri olacak. Belki hiç yaşlanmayan bedenler, dijital bilince sahip insanlar ya da ölüme meydan okuyan bir toplum… Kim bilir? Şu kesin ki, teknoloji yalnızca yaşamı kolaylaştırmakla kalmıyor, yaşamın sınırlarını da yeniden tanımlıyor. Ve bu tanım, sandığımızdan çok daha derin bir değişimi beraberinde getiriyor.