Bana göre ‘’Mimari tasarım’’ içinde bulunduğumuz ‘’o’’ andan, hayatın her saniyesinde heyecanlanma, zevk alma; revizyonlar ve final proje süreçlerinde yaşanan anksiyeteler ile tarifsiz hazlar arasındaki müthiş gidip gelmelerdir.
Hayatı herkes farklı duygu yoğunluklarında yaşar. Bu yoğunlukların şiddetini zannediyorum genlerimiz ait olduğumuz kültür belirliyor:
Egeli ve Giritli bir ailenin çocuğuyum. Çocukluğumdan itibaren ailemden Dinlediğim her hikaye ya İzmir, ya Girit ya da tüm Ege’ye ait renkleri içerirdi. Çünkü Ege’ye ait her şeyin o kadar güçlü bir rengi vardı ki hayal ederken bile renkler objeleri tanımlardi. Bornova’nın o kocaman sarı yeşil arası gidip gelen misket üzümü, rüzgarda yanar döner kadifemsi yeşiliyle adeta sonsuz bir denizi andıran zeytinlikler, yukarıdan baktığında ucu bucağı görünmeyen koyu yeşil yarı parlak mandalina bahçeleri, kekiğin ve çalıların mat yeşili ile gri antrasit kayaların oluşturduğu makilikler ve o doğa ile gizli gizli binlerce girinti ve çıkıntılı koylarda kucaklaşan turkuazdan laciverte büyüleyici Ege Denizi…
Ve elbette bu doğayi canlandıran, günün her saati sarıdan kırmızıya değişen rengi ile onu farklı bir duygu ile boyayan, bu coğrafyanın gizli sihirbazı Ege Güneşi. İşte tüm bu renklerin harmanı da Ege’yi ve onun kültürünü oluşturuyor.
Ben, babam, annem, onların anne ve babaları, dedelerimiz de hangi yüzyılda yaşamış olsalar da bu renklerin harmonisi ile güldüler, mutlu oldular, ağladılar, dans ettiler, hayal kurdular. Dolu dolu yaşadılar…Ölünce de; bu toprakların içinde Ege’nin renk paletindeki pigmentlerin bir parçası haline geldiler.
Mimari tasarım ofisimin İzmir’deki yerini belirlerken bile bilinçaltımda beni oluşturan bu kültür elbette kararlarımı da yönetiyordu. Bir tarafta İzmir ve onun kalabalığı, diğer tarafta ise Körfez ve tüm Ege renkleri olmalıydı.
Pencereden dışarı baktığımda önümde meydan, solumda izmir silüeti, sağımda ise tüm gün o silüeti aydınlatan ve renklendiren Ege Güneşi vardı.
Ofisin tasarımında ana kriterim rahat tasarım yapabileceğim, kalabalıktan kurtaran sade ve bembeyaz yaz bir ortamdır. Çünkü tasarım yapmak için masama koyduğum beyaz kâğıt ortamda kaybolurken, hayallerimi saf beyazın üzerinde renkli kalemlerimle beraber kurarım. Ancak tasarım yaparken elbette bunaldığım ve çıkmaza girdiğim bir an olur.
İşte o an masamda döner ve pencereden Ege Denizi’ne bakarım. Sonra kafamı kaldırır arkadan aydınlatılmış işte bu Ege’nin tüm renklerini içeren gergi tavan ile dinginliği ve huzuru ofisin içine taşırım. Tasarladığım bu desen gün batımında Ege güneşinin Ege Denizinin ufkunda oluşturduğu renklerle birleşir. Çünkü gün batımı Ege’nin bütün renklerini içerir. Unutmayalım ki Ege de Güneş hep denizden batar.