Son 20 yılda hızla değişen ve aldığı müthiş göç ile de Avrupa’nın en kalabalık onuncu şehri haline gelen İzmir vahşi şehirleşmenin pençesi altında.

Hızla yükselen ve özellikle bayraklı bölgesinde başlayıp tüm İzmir’e yayılan gökdelenler İzmir süetini tamamen değiştirdi. Özellikle apartman inşaatları ile başlayıp gökdelen yapılarına evrilen inşaat şirketleri gerçekleştirdiği yapılar ile ben daha model ve güzelini yaptım yarışı içindeler.

Bu yapıların aslında hiç de model olmadığını ve giderek dünyadaki çağdaş mimariden nasıl da uzaklaştığını bir başka yazımda anlatacağım.

Bugünkü asıl konum, Belediyelerimiz IŞIK KİRLİLİĞİ ile neden mücadele etmediği. Aslında isteseler yapacakları çok şey var.

Işık Kirliliğini yaratan tek konu yüksek yapıların aydınlatması değil aslında. Aşırı şehirleşme ve gece yaşayan nüfüsun artması ile artan aydınlatma kullanımı. Belediyelerin yanlış aydınlatma seçimleri de çok önemli. Biz İzmir’de yaşıyorsak, burada yükleneceğimiz yer İzmir Büyükşehir Belediyesi ve diğer belediyeler. Özellikle yanlış ve gereksiz sokak aydınlatmaları bu kirlilikte önemli bir rol oynamakta. Hiç insan geçmeyen yerlerde bile aydınlatmalar sürekli yanmakta. Hareket sensörlü aydınlatmalara geçilse büyük bir ilerleme kaydedilebilinir.    

2017’de Yapılan ekstra güçlü aydınlatma ile  Cumhuriyet Meydanındaki yenilenme. Sanki daha güçlü aydınlatma daha iyiymiş gibi lanse edilmişti.

Işık kirliliğinin bir diğer önemli sonucu, artık şehirlerde yaşayanların gökyüzünü görememesi. En son ne zaman simsiyah bir gökyüzünü ve samanyolunu İzmir’den gözlemleyebildiniz acaba! Şehir de büyüyen çocuklarımız için samanyolu sadece kitaplarda ve internette var olan normalde gökyüzüne bakınca görülemeyen bir olgu haline dönüşmüş durumda.

Işık kirliliği bir taraftan hayvanları da etkilemekte onların Eko sistemlerini bozmakta. Çocuklarımıza miras bırakacağımız bir görünür gökyüzü kalmadı. Bozulan İnsan Psikolojisi. Kötü Enerji kullanımı ve İklim değişimi. Ayrıca yapılan araştırmalar ekstra şehir aydınlatmasının suç üzerine pozitif bir etkisini olduğunu göstermemektedir. Sadece aydınlıkta biz kendimizi daha güvende hisedebiliriz.

Ege’nin o güzel güneşi batıdan denizin içine doğru yola çıkıp hava karardıkça İzmir’in silüetinde birbiriyle hiçbir ahenk oluşturmayan, rengarenk yüksek yapı aydınlatmaları şehrin silüetini bozuyor. 

Kimin yanıp sönen, kimi beyaz, kimi mor, kimi kırmızı, sarı veya neon, kimi bozulmuş bir kısmı çalışıp bir kısmı çalışmayan aydınlatmalar “RÜKÜŞ”  halleri ile gecenin karanlığında İzmir setine saplanan birer hançer gibi görünüyorlar. Özellikle Karşıyaka Yalı da eviniz varsa balkona çıkıp oturmak, keyifle güzel İzmir’i seyretmek herkes ister. Ancak yanıp sönen, yukarıdan aşağıya kayıp hareket eden bina aydınlatmaları bir süre sonra bütün keyfinizi kaçırır. Hangimiz araba ile altınyolda seyahat ederken gözlerimizi alan o aşırı aydınlatmadan dikkati dağılmadı ki!

Artık karanlık geceler ve gökyüzü kalmadı. Şöyle bir gökyüzüne bakıp yıldızları görelim demek hayal oldu. Siyah geceler gri gecelere dönüştü. İnsan psikolojisi gece karanlığını gerçekten karanlık olarak görmek ister. Ama artık bunun için İzmir’den kilometrelerce uzaklaşmak gerekiyor.

O aydınlatılan yapılarda yaşayan onca insanın geceleri uyurken odalarını veya balkonlarında otururken içeri sızan ışıkta neler hissettiklerini hayal bile edemiyorum. Anlaşılan müteahhit firmalar bu alanda hız kesmeden devam edecekler. Çünkü amaç en belirgin yapı benimki demek ve reklam yapmak. 

Peki bu kötü gidişe engel olabilecek, dur diyebilecek bir tek güç var o da İzmir Büyükşehir Belediyesi. Ancak İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin bu konuda herhangi bir çabasının hatta kaygısının olduğunu duymadım bile. İzmir’li belediyeler artık kalıplarından çıkıp gerçeği görmeleri gerekiyor. Yakında şehirlerimiz artık kurtalımayacak duruma  gelecek. Zamanımız ise yok denecek kadar az. İzmir, bize bırakılan bir miras. Biz de çocuklarımıza bu son 20 yılda iyice bozduğumuz şehri düzelterek iletmeliyiz.