Mimar Jülide Tutan, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde meslek hayatındaki deneyimlerini paylaştı. Kadınların şantiyelerde ve mimarlık sektöründe daha görünür olması gerektiğini vurgulayan Tutan, sahada bulunulmasından korkulmaması gerektiğini söyledi.

İzmir’de Son Dakika TV’’den hepinize merhaba. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü serimize çok sevdiğim bir konuğumla devam ediyor. Sevgili Jülide Tutan bizimle birlikte. Hoşgeldiniz Jülide Hanım.

Merhaba, hoş bulduk.

Öncelikle çok teşekkür ederim kabul ettiğiniz için.  Çok şıksınız, onu da baştan söylemek zorundayım. Ben röportajlara hep aynı soruyla başlıyorum. 8 Mart çok mühim bir gün, anlamı derin bir gün. Karanfillerin havada uçuştuğu bir şekilde kutlanmasından rahatsızım. Sizi de rahatsız etmiyor mu? Ve bu günün sizin için anlamı nedir?

Şimdi 8 Mart bir kere bir kutlama günü değil, bir anma günü. Fakat yine de hatırlanıyor olması, bir şekilde kutlanıyor olması da anlamlı. Ama tabii böyle pembecik bir gün değil. Gerçekten hayatta emek veren, sahada çalışan, her türlü sektörde mevcudiyetini korumaya çalışan kadınların varlığının altını çizen bir gün, emekçi kadınlar günü. Bu anlamda gündemde olması, anılması, kadınların hakları üzerinde her türlü mecrada konuşulması tabii ki bizim için çok iyi ama karanfilli kutlama konusunda ben de size katılıyorum. Biraz daha içerikte kadın mevcudiyetinin artması, kadın istihdamının arttırılması, eşit haklara sahip olmaması, yönetimlerde kadın mevcudiyetinin artması gibi konularda önde olmalıyız, bunların daha çok konuşulması gerekiyor.

Sizin 8 Mart'ınız nasıl geçer mesela? 8 Mart, Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nü siz nasıl geçirirsiniz?

Şimdi 8 Mart'ı özel çok eğer bir etkinlik içerisinde değilsem normal hayatım benim devam eder. Yani projeler ve sahadaki yani şantiyedeki günüm devam eder. Eğer bir etkinlik içindeysek de bu günün farkındalığının artması için çabalıyorum. Özellikle  kendi alanımda yani mimarlık alanında kadınların mevcudiyeti, şantiyedeki ortamlarda neler yaptıkları, ofiste neler yaşadıkları ve projelerini yönetirken uygulamasını bittikten sonra ‘işte bunu ben tasarlamıştım, bunu ben uygulamıştım’ diyebilmesi için neler yapabiliriz anlamında etkinliklere katılıyorum. Son yıllarda özellikle bu alanda var olmaya çalışıyorum.

Şantiye kelimesini duyunca bir durdum. Şantiye ve kadın çok da yan yana konamıyor sanki. Mimarlık için de şöyle bir sorum var size. Mimarlık eril bir sektör müdür? Siz bir mimar olarak iş hayatında kadın olmanın dezavantajını yaşadınız mı? Şantiyede yaşananları katarak anlatabilir misiniz?

Şimdi üniversite sınavına girmeden önce mimarlık daha çok kadın mesleği, estetiğin önde olduğu, kişinin görsel algısının kuvvetli olması gereken bir meslek gibi gelirdi. Mimar olacaksanız görsel hafızanız ve estetik algınız iyi olacak ancak aynı zamanda matematikte de başarılı olacaksınız. Birçok alanda iyi olmanız gerekiyor aslında.  Bu açıdan bakınca mesleğimi tam ortada, dengede görüyorum. Eril özellikleri de dişil özellikleri de barındırmak gerekiyor. Tam anlamıyla eril bir bir meslek değil. Eşitlikçi bir meslek. Akademik camiada çok fazla kadın mimar var, Ama uygulamada geri planda kalabiliyorlar. O da herhalde şantiye şartlarından. Şartların ağırlığından. Ben buradan meslektaşlarıma şunu söyleyebilirim.  Sahada olmaktan korkmayın, mevsimsel şartlar nasıl olursa olsun, kapalı mekanlar, açık mekanlar ya da o anda uygulama ne aşamada olursa olsun mutlaka çizimlerinin hayat buluşunu, gerçekleşmesini görsünler. Görmelerini öneririm böylece meslekte çok daha etkin bir hale gelecekler. Sahada bulundukları zaman bir sonraki çizimlerinde ne çizdiklerini, o çizimin neye dönüşebileceğini bilecekler. Bu çok önemli bir deneyim o yüzden kadınların mutlaka şantiye ortamında olmaları gerekiyor.

Sanırım çok zor şartlardan bahsediyoruz. 

Evet. Hava, saat, iş güvenliği açısından zor şartlar ama ben çok seviyorum.

Sizin şantiye denemeyimlerinizi merak ettim. Kadın olduğunuz için ekstra zorlandığınız, hafife alındığınız, zorbalandığınız hiç oldu mu?

Ben birçok şantiyede bulundum. Sayıca erkeklerin çoğunlukta olduğu şantiyelerde. Mesela 300’e bir gibi. 300 erkek arasındaki tek kadın dolaştığım günlerim de oldu. Önce dikkate almasalar da sonrasın bilgiye saygı gösteriyor ustalar. Siz işinizde bilgili iseniz sizi dinliyor, güveniyorlar. Ancak eğer bir konuda azıcık da olsa bilgi eksikliğiniz varsa da ya destek olurlar ya da hafiften ciddiye almayabilirler. Ancak zaman içerisinde siz deneyim kazandıkça bu bilgi eksikliği gideriliyor. Mimar olarak masada çizdiğiniz şeyin ustaların elinde canlandığını görmek size mesleki anlamda çok büyük katkı sağlıyor ve o deneyimle de şantiyelerde söz dinlenen bir mimara dönüşüyorsunuz. Ben hiç zorbalanmadım. O anlamda da çok şanslıyım.

Anladığım kadarıyla inatla devam etmek, oraya gidip süreci gözlemlemek gerekli.

Ama yine de sektörde kadına alışık hala değiliz biz. Kadın iş sahibi kadın fikrine alışık değiliz. Başka bir örnek vereyim. Mesela bir projede belli bir aşamaya geldik. Ancak fiyat konusunda bir anlaşmazlık kaldı. Pazarlık yapıyoruz rakam üzerine. Tüm süreci de ben yönettim, kartım var ama üzerinde sadece mimar yazıyor. Belli bir noktada karşı taraf bana ‘Tamam siz buraya kadar getirdiniz ama rica etsem bunu (rakamı kast ediyor) patronunuza sorun lütfen’ dedi. 

Pazarlık var ya, o aşamada bir erkek istemiş...

Evet. Benim bir üstüm var ona göre ve o da erkek. Erkeğe sormamı öyle geri dönüş yapmamı istedi. Ben de hiç bozuntuya vermedim ‘ Tamam sorarım ‘ dedim. Bir üstüm yok, patron benim demedim.

Anlaşma oldu mu peki?

Oldu oldu. Sonra ‘ya bilmiyorduk’ dediler ama ilk başta şey anlamamışlar. Yıllardır böyle şeylere rastlayabiliyoruz. Çok kıyafet değiştiririm mesela ben. Şantiyeye giderken başka türlü, ofis ortamında başka türlü. Ayakkabılar, kıyafetler. İşte bir takım sektörde temsiliyetlerimiz var. Temsiliyetlerimizin olduğu ortamlarda eğer bir konuşma varsa ona göre bir hemen ayakkabı çok değiştiririm.

Bir mimarın kendini mesleki anlamda en iyi hissettiği anlar çizim masasında yaratırken ve o yarattığının canlanışını görürkendir herhalde. Çizdiğiniz bir şey yaşamaya başlıyor. Aslında çok dişil bir durum, bir doğum var orada.

Yaratım var orada evet. Bazı mesleklerde ne kadar başarılı olursanız olun izafi kalabilir yaptıklarınız ama mimarlıkta somut gözle görülen, senelerce belki sizden sonra da yaşayacak bir yapıyı yaratıyorsunuz. Önünden geçerken bunu ben tasarlamıştım demek çok zevkli, bu açıdan bakınca çok enteresan bir meslek.

Kadın bir mimar için ‘Bu binaları ben çizdim’ demek ‘Bunlar benim evlatlarım’ demek gibi olsa gerek. Peki buradan mesleğin başındaki mimarlara, iş hayatına adım atmaktan çekinenlere ne söylemek istersiniz. Özellikle de kadınlara tabii.

Korkuyorlar görüyorum. Yakın dönemde gençlerde ideallerini düşürmedikleri için gerçek hayata atılmama halini gözlemliyorum. Bu kadar seçici olmak yerine hayata, özellikle de iş hayatına bir yerden adım atmaları önemli. Ne iş olduğu hangi aşamada olduğunun bir önemi yok. İş hayatı çok zorlu bir ortam, acımasız ve çetin mücadeleler gerektiriyor. İdeallerinin gerçekleşmesini beklemek yerine ilk fırsatta hayata atılmalarını öneririm. Özellikle günümüz Türkiye şartlarında bu çok önemli. Zaten iş hayatına atılır da deneyim kazanmaya başlarlarsa o hayallerinin gerçekleşme ihtimali de artacak. Bize hemen hemen her gün iş  iş başvurusu geliyor.

Başvurular arasında pozitif ayrımcılık yapıyor musunuz kız öğrencilere?

Çoğu zaman yapıyorum. Aslında kadın dayanışmasına çok inanıyorum ben. Genç insanlara, meslektaşlarıma da çok el vermeye çalıştım, çalışıyorum da. Ama dediği gibi çok seçici olup kendilerini belli ideallerine bağlamasınlar. Belli şartlar yerine gelmeden hareket etmem demesinler, adım atsınlar. Her deneyim onların gelişiminde çok önemli olacak. Zamanla da aranan bir mimar haline gelecekler. Tasarımda mı akademik kadroda mı uygulamada mı? fark etmez. Yeter ki işin bir kenarından başlasınlar, oturmasınlar.