Avukat Biriçim Didem Özkardeş, İzmir'de Son Dakika'dan Pelin Çini'nin sorularını yanıtladı. Biriçim Didem Özkardeş, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'ne dair önemli açıklamalarda bulundu ve Türkiye'deki tüm kadınların KADES uygulamasını telefonlarına indirmesi gerektiğini söyledi.

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü röportaj serimize devam ediyoruz. Yanımda öncelikle ismine hayran olduğum çok değerli bir konuk var. Biriçim Didem Özkardeş isminize bayıldım. Didem’i kullanıyorsunuz diye tahmin ediyorum...

Çok teşekkür ederim. Çok zarifsiniz. Adliye’de daha kolay olduğu için Didem ismini kullanıyorum ama üniversite arkadaşlarım ve annem bu ismi tercih ediyor. O çok severek koymuş. Bununla başlamanıza çok sevindim o sebeple...

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü çok mühim bir gün ve ben bunun sadece havada karanfillerin uçuştuğu bir kutlama gibi algılanmasından rahatsızım. Sizin fikrinizi merak ediyorum..

Çok haklısınız. Zaten benim de avukatlık mesleğini seçmemin temel nedenlerinden biri de bu. Hak, hukuk ve adaletin yerini bulması. Bugün de kadınların eşit haklara sahip olmaları adına çok önemli bir gün. Biz şanslı kesimiz.  İzmir'de yaşayan kadınların çoğunun çok şanslı olduğunu düşünüyorum. Ama ülkemizin geri kalanında özellikle doğuya doğru gittikçe maalesef imkanların da azalmasıyla birlikte sosyal yapının değiştiğini görüyoruz. Bu noktada da kadınlarımızın yükü artıyor. İşte ‘emekçi kadın’ kavramı da aslında burada devreye giriyor. Biz de kendi hayatlarımızda emek veriyoruz elbette ama daha zorlu şartlardaki kadınların ne kadar zor şartlarda emek verdiğini düşünürsek bizimki bana hiç gibi geliyor. Onun içinde asıl o taraftaki kadınların, emekçi kadınların gününü kutlamamız ve bu durumu her güne yayarak belki de şartlarını iyileştirerek, mesele kendi adıma hukuki mücadelelerinde yanlarında olarak onların bugünü, hayatı mutlu geçirmelerini isterim. 

Bugünü biz kadınlar olarak kendi aramızda kutlarken, birbirimize empati duyup anlayabilmeye çalışıyoruz. Bir dayanışma gününe dönüşüyor. Keşke erkeklere de anlatabilsek tam olarak. Hukuktan devam edelim. Bir avukat olarak günümüzde kadının toplumdaki yeriyle ilgili hukuk bazında yaşadığı sorunlarla alakalı ne demek istersiniz?

Türkiye Cumhuriyeti biliyorsunuz ki kadınlara seçme seçilme haklarını veren ilk ülkelerden. Onun için buradan ulu önderimizi analım, ruhu şad olsun. Atatürk bu kanunlara imza atarken hepimizin bugünkü geleceğini ve çocuklarımıza kalacak mirasımızı da düşünmüş. Ama 

yürürlükteki kanunlarımız bence son derece yeterli olmakla birlikte uygulamada bazı sıkıntılar var. Çünkü herkesin başına bir polis veremeyiz, bir kolluk kuvveti görevlendiremeyiz. Sonuçta nüfusumuz kadar çalışanımız yok. Benim görüşüme göre devletimiz zaten son derece hızlı. Kadınlarla ilgili durumlarda anında aile mahkemesinden kararlar çıkartılarak son derece hızlı ilerliyorlar. Ama tabii ki bazı aksaklıklar oluyor. Ben gün ve gün daha da iyiye gideceğini düşünüyorum. Her kadının öncelikle telefonunda KADES uygulaması olmalı. Ben buradan bunu özellikle rica etmek istiyorum. ‘Benim ihtiyacım olmaz’ demeyin, ıssız bir sokakta yürürken tedirgin olduğunuzda dahi o düğmeye bastığınızda beş dakika bile sürmeden yanınıza kolluk kuvvetleri geliyor. Biz dediğim gibi burada şanslı bir kesimiz ama Türkiye Cumhuriyetindeki bütün kadınların bu uygulamayı telefonlarına indirmeleri çok önemli. Ne olursa olsun en azından yanımızda böyle bir güvencemiz olsun.

Çok doğru yani hiç aklımda yoktu aslında. O kadar güzel bir yere temas ettiniz ki. Ben de şunu söylemek istiyorum. Ben telefonuna indirilmiş bir kadınım, kullanmış bir kadınım. Yani şunu birebir en azından söyleyebilirim ki, evet, beş dakika içinde kolluk kuvvetleri yanınızda oluyor ve kendinizi gerçekten güvende hissediyorsunuz. Çalışıyor o uygulama. O yüzden lütfen indirin...Devam edelim. Röportajdan önce biz biraz sohbet ederken esasında şekillendi. Şimdi İstanbul Sözleşmesi'yle ilgili bir şey soracağım. Çünkü karşımda kadın haklarıyla ilgili çok aktif çalışan bir avukat görünce ister istemez bu soruyu da sormak durumundaydım. Şimdi İstanbul Sözleşmesi'nden çıkmış olmamız bir şeylerin gerçekten bir felakete bir sebebiyet verdi. Böyle bir önyargı var. Yani siz hukuki dilde anlayabileceğimiz şekilde tam ne oldu çıktığımızda onu bize bir anlatır mısınız?

Yani bu kavram biz hukukçuların içinde bile tam oturmuş bir kavram değil. Zaten hukuk dediğiniz nosyonu da her zaman değişik fikirler olabiliyor. Benim şahsi fikrim hiçbir sözleşmenin kanunlarımızdan daha üstün tutulmaması gerektiği yönünde. Kaldı ki bunun içeriğinde şimdi evet bir klişeleşti, ‘İstanbul Sözleşmesi yaşatır’ gibi bir slogan var ama aslında sözleşme değil, kanunlar yaşatır. Türkiye Cumhuriyeti kanunlarının her şeyden üstün olduğunu ve onların yaşatacağını. Zaten hepimizin birey olarak emin olması gerekiyor ve güvenimizin bu konuda tam olması gerekiyor. Adalete güvenimizin tam olması gerekiyor, olması lazım. Ufak tefek tabii ki her alanda var.  Ama İstanbul Sözleşmesi yaşatır kelimesi bana çok uzak geliyor. Kanunlar yaşatır. Biz bir ayrı cumhuriyetiz burada. Bu vesileyle şimdi kadın ve erkek olarak ayırırsak bireylerimizi, kadının beyanı esastır. Benim karşılaştığım dosyalarda en büyük risklerden bir tanesi çok önemli çünkü. Evet, altını çize çize söylemek istiyorum. Ben bir anneyim. Benim bir erkek çocuğum da var, bir kız çocuğum da var. Yarın öbür gün hepimizin başına gelebilir. Yani hepimizin babası var, erkek kardeşi var. İşte bu vesileyle başımıza geldiğinde belki anlayabiliyoruz bazı şeyleri. Ama ben gördüğüm dosyalarda bu sayıda çok fazla dosyam var.

Herkesin iyi niyetli olmadığı, herkesin doğruyu söyleyemediği, yeri geldiği zaman bazen doğruları söylemekten, kendi çıkarları uğruna da vazgeçebildiği. Onun için de kimsenin beyanı esas olmasın. Dosya kapsamında diğer dosyalarda olduğu gibi deliller değerlendirilerek hakimlerimize zaten bu yetki verilmiş. Onların yetkisi dahilinde bu sonuca ulaşılsın isterim ben. 

‘Kadının beyanı esastır’ genellemesinden uzak durmak önemli. Genelleme bence de sağlıklı bir bakış açısı değil, hüsranla sonuçlanır. Haklısınız..

Yani hani sözleşmelerde de tabii ki bazı şeyler daha kapsamlı ele alınıyor ama temel olarak kimsenin beyanı esas alınmamalı. Delil olmadan birinin beyanını esas almak diğer tarafın hak kaybına yol açar. Biz hukukçuların da maalesef pek hoşuna giden şeyler değildir. Başkasının adına bir hak kaybına sebep olmak. 

Bir avukat olarak müvekkillerinizin dosyalarından bahsetmeyeceğinizi biliyorum ama bir genel çerçeve belirleyebiliriz diye düşünüyorum. Son dönemdeki kadın müvekkillerinizden yola çıkarak cevaplarsanız sevinirim.  Kadınların hukuki olarak en büyük problemi ne şu an? 

Ben ceza hukukçusuyum, aynı zamanda aile hukuku üzerine uzmanlaştım. En çok kavganın çıktığı, zaten adliye koridorlarında ki en büyük problemlerin yaşandığı yerler bu mahkemelerin olduğu yerler. Genel olarak evlilik birliği içerisindeyken akıl edilmeyen, bazı yapılması gereken şeylerin yapılamamasından dolayı boşanma sürecinde kadınların düştüğü ekonomik sıkıntılar öne çıkıyor. Boşanma dosyalarının da uzun sürmesi sonucunda da kadınların çok zarara uğradıklarını görüyorum.  Bu sürede kadınların korunmalarıyla alakalı da problemler olduğunu düşünüyorum.  Bu mesleği yapmak için diğer bireylere göre belki daha cesur olmak lazım. Bir sözleşme avukatına göre zaten Benim mizacım da uygun buna. Korumacı bir yapım var. En ufak bir şey olma ihtimalini göze alıp müvekkilimi arkama alıp onu koruma içgüdüsüyle o koridorlarda çok mücadele ettiğimizi hatırlıyorum. O yüzden kadınlar mümkünse evlilik birliği içerisindeyken ‘olmaz’ demesinler. Her şeyin bir sonraki adımını ufak ufak hesaplayarak, eğer bazı çatırdamalar hissediyorlarsa, yarın öbür gün çok da açıkta kalmamak adına önlemlerini alarak, maddi olarak kendilerini çok güçsüz duruma düşürmeden bu süreçlere girmelerini tavsiye ediyorum.

Son olarak hayata yeni atılan kadınlara ne söylemek istersiniz? Sizin gibi başarılı birinin mesajını almak mühim...

Teşekkür ederim. Ben öncelikle bir avukat olarak, bir anne olarak, bir iş kadını olarak, disiplinli, kararlı ve kadınların içinde olmadan yani dünyanın yeni bir şekle varacağını asla düşünmüyorum. Bütün kadınların daha kararlılıkla çalışma hayatının içinde yer alması gerektiğine inanıyorum. Hiç fark etmez. Eğer evde de olsalar bir el emeğine ufak ufak bir satış da yaparak kenara koyabilecekleri ufak bir yatırımları olursa, yarın öbür gün hayatlarına ve çocuklarına inanın bunu çok farklı şekilde yansıtacağına eminim. Dünyada yapılamayacak hiçbir şey yok. Nobel ödülünü iki kere alan bir kadın dünyada Madam Curie bir fizikçi. Onun için umarım bizim gibi kadınlar yeni Nobel ödülleri alacak çocuklara, evlatlara öncülük ederler. Kadınlar günümüz kutlu olsun.