Sosyal medya… Ne garip bir yer değil mi? Sanki herkes artık iki hayat sürdürüyor. Biri gerçek, diğeri sosyal medyada yansıttığı.

Bir yandan tüm dünyayla bağlantı kuruyoruz, arkadaşlarımızla iletişimde kalıyoruz, yeni şeyler öğreniyoruz. Öte yandan da sürekli "kusursuz" hayatlara, bitmek bilmeyen tatillere, en şık kıyafetlere, en lezzetli yemeklere maruz kalıyoruz. Hani sanki herkesin hayatı bir film gibi, biz hariç. İşte bu noktada hepimizin aklına aynı soru geliyor: Bu gördüklerimiz gerçek mi, yoksa sadece bir illüzyon mu?

Dürüst olmak gerekirse, sosyal medya birazcık "gösteri sahnesi" gibi. Herkes en güzel kostümlerini giyiyor, en parlak ışıkların altında poz veriyor. Tabii ki hiç kimse sahne arkasındaki dağınıklığı, yorgunluğu, hataları göstermiyor. Çünkü sosyal medya, genellikle hayatın "en iyi anları"nın paylaşıldığı bir yer. Kimse sabah kalktığında aynadaki ilk halini, trafik sıkışıklığında sinir krizleri geçirdiği anı ya da yediği yemeğin aslında o kadar da lezzetli olmadığını paylaşmıyor.

Bu durum, ister istemez bizi etkiliyor. Başkalarının "mükemmel" hayatlarını gördükçe, kendi hayatımızdaki sıradanlıklar, eksiklikler daha çok batmaya başlıyor. "Neden benim hayatım böyle değil?" diye düşünmeye başlıyoruz. İşte tam da bu noktada durup kendimize şunu hatırlatmamız gerekiyor: Gördüklerimiz, gerçek değil! Gerçek olsa bile abartılı!

Sosyal medyadaki bu "gösterişli yaşamlar"ın psikolojimiz üzerinde de etkileri var. Mesela, sürekli başkalarının daha mutlu, daha başarılı, daha zengin olduğunu görmek, bizde kıskançlık, özgüvensizlik gibi duygulara yol açabiliyor. Sürekli yeni bir şey alma, yeni bir yere gitme, "onlar gibi olma" isteği duyabiliyoruz. Bu da hem cebimizi hem de ruhumuzu yorabiliyor.

Peki, ne yapmalıyız? Sosyal medyayı tamamen bırakmak mı gerekiyor? Tabii ki değil. Önemli olan, bu platformları nasıl kullandığımız ve gördüklerimizi nasıl yorumladığımız. Unutmayalım ki sosyal medya, hayatın "editlenmiş" bir versiyonunu sunuyor. Gördüklerimizin tamamı gerçek değil, sadece seçilmiş ve düzenlenmiş anlar. Bu nedenle, kendi hayatımıza, başarılarımıza, değerlerimize odaklanmalı ve başkalarıyla kendimizi kıyaslamaktan vazgeçmeliyiz. Çünkü herkesin kendi yolu, kendi hayatı var. Ayrıca, sosyal medyadan ara sıra uzaklaşmak, gerçek dünyayla, sevdiklerimizle, hobilerimizle vakit geçirmek de önemli. Unutmayalım, hayat ekranın dışında da akıyor.

Sonuç olarak, sosyal medya harika bir araç. Ancak onu bilinçli ve dengeli kullanmak çok önemli. Unutmayalım ki, gerçek mutluluk ve tatmin, ekranlarda gördüklerimizle değil, kendi yaşadığımız anlarla, kendi kurduğumuz ilişkilerle, kendi iç dünyamızla ilgili. Önemli olan, başkalarının "gösterişli" hayatlarına bakarak kendimizi eksik hissetmek yerine, kendi hayatımızın değerini bilmek ve onu dolu dolu yaşamak.