Spor, dışarıdan bakıldığında sağlıklı olmanın, disiplinli yaşamanın ve güçlü görünmenin simgesidir. Ancak bazı insanlar için spor yalnızca bir fiziksel aktivite değil; görünmeyen bir yarayı sarma biçimidir. Zihinde yankılanan sesleri susturmak, ağır bir duyguyu hafifletmek, belki de hayata yeniden tutunmanın sessiz ama kararlı bir yoludur.
Travmalar çoğu zaman görünmezdir. Bir kayıp, bir ayrılık, bir ihmal, bir şiddet deneyimi... Herkesin bagajı farklıdır ama ortak olan şu: Bu duygular bir şekilde dışa çıkmak ister. Kimimiz konuşarak iyileşiriz, kimimiz yazarak. Ama bazıları için kelimeler yetersiz kalır. İşte o zaman devreye beden girer.
Birçok kişi bunu adlandıramaz ama farkında olmadan sporla acının arasında bir bağ kurar. Koşuya çıkan birinin neden hep aynı parkurda, aynı hızda ve aynı sessizlikte koştuğunu kimse bilmez. Ağırlık kaldıran birinin her tekrarında aslında neyi omuzladığını, hangi yükü bırakmak istediğini gören olmaz. Spor salonlarında, yürüyüş yollarında, yoga matlarında sadece kaslar değil, bazen geçmişle yüzleşmeler de çalışır.
Terapistler bile artık hareketin iyileştirici gücünü inkâr etmiyor. Beden hareket ettikçe, zihin de çözülmeye başlıyor. Spor yaparken salgılanan endorfin, sadece mutluluk değil; aynı zamanda bir çeşit güven hissi yaratıyor. Ve belki de yıllarca kendini güvende hissetmemiş bir zihin için bu, başlı başına bir devrimdir.
Ama bu bağın bir yanı da sessizliktir. Spor yapan herkesin motivasyonu neşeyle ilgili değildir. Bazen insanlar spor yaparken yalnız kalmak ister. Konuşulmayanı düşünmek, düşünülmeyeni bedenin içinden dışarı çıkarmak ister. Bu yüzden sporun içindeki sessizliği küçümsememek gerekir. O sessizlik, bastırılan duyguların en güvenli çıkış kapısı olabilir.
Elbette spor tüm sorunları çözmez. Travmaları tamamen silmez. Ama iyileşmeye giden yolda bir eşlikçidir. Adını koyamadığımız duygular, hareketle anlam bulabilir. Beden konuşmaya başladığında, bazen kalp de kendini ifade etmeye cesaret eder.
Sporun bu sessiz, derin gücünü görmek önemli. Belki yanımızdaki kişi yalnızca kalori yakmıyordur. Belki kendi iç savaşını o koşu bandında durduruyordur. Çünkü bazen bir adım, sadece yere değil, geçmişe de atılır. Ve bazen en büyük iyileşme, terin içinde saklıdır.
Bu yüzden sporun sadece estetikle, kilo vermekle ya da performansla tanımlanmasına itiraz etmeliyiz. Onun aynı zamanda bir iyileşme pratiği, bir direnme biçimi, bir yeniden doğuş hikâyesi olduğunu unutmamalıyız.
Çünkü bazı yaralar konuşmaz, sadece hareket eder.