Bugün spor denince aklımıza ne geliyor? Spor salonları, koşu bantları, fonksiyonel antrenmanlar, HIIT programları, protein tozları… Her şey modern, planlı, düzenli ve çoğu zaman teknolojik. Ama bir zamanlar insanlar, spor yaparken bu kadar “spor yaptıklarının” farkında bile değildi. Hareket etmek yaşamın doğal bir parçasıydı. Koşmak, atmak, çekmek, taşımak, tırmanmak… Hepsi, bir kültürün, bir yaşam tarzının içindeydi.
Geleneksel sporlar, tam da bu noktada zamanla unuttuğumuz ama özünde bize çok şey öğreten bir alan. Ata sporları dediğimiz güreş, okçuluk, cirit, at binme gibi faaliyetler; sadece bedeni değil, karakteri de eğitirdi. Cesaret, sabır, denge, dayanıklılık… Bu sporlar yalnızca güç değil, aynı zamanda bir ruh disiplini kazandırırdı insana.
Eskiden spor, düğünlerde, bayramlarda, köy meydanlarında yapılırdı. Rekabet vardı ama düşmanlık yoktu. Herkes kendi gücünü, çevikliğini ve ustalığını sergilerdi; izleyenlerse alkışlamayı bilirdi. Şimdi ise çoğu bu geleneksel oyunlar yalnızca nostaljik hatıralara dönüşüyor. Genç nesiller ne ciriti tanıyor, ne aba güreşini, ne de ip atlamanın oyun olmaktan fazlası olduğunu biliyor.
Oysa bu sporlar, sadece fiziksel aktivite değil, aynı zamanda kültürel miras. Atalarımız bedenle düşünceyi bir araya getirerek bir tür hayat bilgisi yaratmış. Bugün bunu kaybetmemizin en büyük sebebi ise sporu yalnızca bir “görüntü” meselesi olarak algılamamız. Spor artık genellikle dışa dönük bir vitrin: Ne kadar zayıfladım, kaç kilo kaldırdım, kaç adım attım? Oysa geleneksel sporlarda bu soruların hiçbiri yoktu. Amaç bedenle hayatın içinde daha sağlam durabilmekti.
Belki de biraz yavaşlamamız gerekiyor. Belki bir yaz günü bir köy festivalinde, bir minderin kenarına oturup yağlı güreşi izlemek, bize sporun ne olduğunu yeniden hatırlatır. Belki bir çocuk yeniden okçulukla tanışırsa, sadece hedefi değil, sabretmeyi de öğrenir.
Modern hayat hızla akıp giderken, geleneksel hareketleri hatırlamak bir lüks değil; bir denge ihtiyacıdır. Çünkü köklerinden kopan her ağaç nasıl zayıflarsa, kültüründen uzaklaşan beden de zamanla anlamını kaybeder. Ve bazen en doğru adım, geçmişten bugüne kalan izleri takip etmektir.
Gelin, hareketin sadece fit görünmek için değil, yaşamak, anlamak ve aktarmak için de olduğunu hatırlayalım. Çünkü bazı sporlar sadece bedenle yapılmaz, ruhta yaşar.