İlk köşe yazım…
Belki de içimdeki sesin dışa vuruşu olacak bu yazılarım... Belki de yıllarca kafamdaki soruların ve kendi kendime konuşmalarımın son buluşu olacak kim bilir? Hep birlikte göreceğiz… Fakat şunu çok iyi biliyorum ki; Sizlerle düşüncelerimi paylaşmak bana çok iyi gelecek…
Zaman zaman “kadın” olmak özellikle ülkemizde ne zor diye düşünürüm mesela…
Ne kadar çok sorumluluk yüklenmişiz öyle değil mi? Anne olmak, eş olmak, iş kadını olmak…
Hayat yolculuğunda zaman zaman yorulduğumuzu hissettiğimiz ve düşmeye ramak kala o annelik ve kadınlık duygularımızın yoğunluğu ile tekrar ayağa kalkma becerimiz, muhteşem değil mi? Bu beceri başka hangi canlıda var bilemiyorum, hep güçlü olabilmek ya da güçlü görünmek…
Ve yine düşünürüm hangi meslek grubundan olursan ol eğer “kadın” isen toplumun dayatmalarına boyun eğmek zorunda bırakılıyorsun… Neden? Çünkü sen “kadınsın” SUS VE OTUR YERİNE…
Kadınlara çocuklara şiddet uygulayan, istismar eden ve hatta acımasızca katledenler erkek değil midir? Peki bu erkeğin dünyaya gelmesine vesile olan ve onu yetiştiren bir kadın değil midir?...
Nerede yanlış yapılıyor bunun tespiti çok zor gibi görünse de temelinde eğitimde yapılan yanlışlar olduğu tartışmasız bir gerçek gibi görünüyor.
Ne acıdır ki; 21. Yüzyılda halen aile ortamında erkek çocuklara ayrıcalık tanınıyor…
Yapmayın lütfen!
BIRAKALIM ARTIK; Kız evine gidipte “kızını almaya geldik” demeyi,
BIRAKALIM ARTIK; “Kadının sırtını sopasız karnını sıpasız bırakmayın” şeklindeki şiddet içeren atasözlerini,
BIRAKALIM ARTIK; kız erkek, çocuklar arasında ayrımcılık yapmayı, cinsiyetçi yaklaşımları
VE BIRAKALIM ARTIK; Şiddetin her türlüsünü görmezden gelmeyi…
UNUTMAYALIM Kİ; yaşam hakkının her türlü hakkın üstünde bir hak olduğunu
Ve yine hatırlatıyor ve yeniliyoruz ki; ULU ÖNDER ATATÜRK’ÜN DE DEDİĞİ GİBİ;
“EY KAHRAMAN TÜRK KADINI! SEN YERDE SÜRÜNMEYE DEĞİL, OMUZLAR ÜZERİNDE GÖKLERE YÜKSELMEYE LAYIKSIN”
Layık olduğumuz yere gelebilmek ve orada kalabilmek dileğiyle sağlıcakla kalın…