"Fanatizm" kelimesi, çoğu zaman olumsuz bir tınıya sahip, değil mi? Sanki mantığı bir kenara bırakıp, bir şeye körü körüne bağlanmak gibi algılanır. Ama söz konusu Karşıyaka olduğunda, işler biraz değişir. Bize "fanatik" deseler de pek alınmayız. Çünkü bizim Karşıyaka sevdamız, sadece bir futbol takımına duyulan bir bağlılıktan çok daha öte, adeta bir yaşam biçimidir. 

Karşıyaka'yı sevmek, öyle tribünde iki tezahürat öğrenmekle, bir forma giymekle açıklanabilecek bir şey değil. Bu, bambaşka bir şey; bir ruha, bir kültüre, bir camiaya ait hissetmek demek. Elbette, kazanırken coşmak, sevinçten havalara uçmak kolay. Ama asıl mesele, zor zamanlarda, kötü günlerde de aynı inançla, aynı coşkuyla tribünde olabilmek. "Ne olursa olsun, asla yalnız yürümeyeceksin" sözü, bizim için sadece bir şarkı sözü değil; her maçta, her deplasmanda, her zorlu anda içimizde hissettiğimiz bir gerçeklik. Hatta bu anlayış, Karşıyaka tribünlerinin en bilinen ve sevilen tezahüratlarından biri olan "Yalnız Değilsin KSK" ile de perçinlenmiştir. Bu tezahürat, sadece takıma değil, tüm camiaya bir mesajdır: Zor zamanlarda bile birlikteyiz. 

Belki de haklılar, biz gerçekten "fanatik" sayılabiliriz. Ama bizim fanatizmimiz, kimseye zarar vermeyen, aksine insanları bir araya getiren, bağlayan bir tutku. Düşünsenize, deplasman yollarında saatlerce uykusuz kalmak, yağmurda çamurda ıslanmak, dondurucu soğukta titremek… Bunlar normalde kimsenin isteyeceği şeyler değil. Ama söz konusu Karşıyaka olunca, tüm bunlar bir anlam kazanıyor. O tribüne çıkıp, o atkıyı sallayıp, o sesi duyurmak, bambaşka bir duygu. Bu, sadece bir futbol maçını izlemek değil; hayata karşı bir duruş sergilemek, bir kimlik beyanı. Karşıyaka tribünlerinin kendine özgü pankartları da bu duruşun bir parçasıdır. Esprili, yaratıcı ve çoğu zaman toplumsal mesajlar içeren bu pankartlar, tribün kültürünün önemli bir öğesidir. Özellikle derbi maçlarında açılan pankartlar, rekabetin dozu yüksek olsa bile, mizahın ve zekanın ön planda olduğunu gösterir. 

Fanatizm, çoğu zaman insanları ayrıştıran bir etken olarak görülür. Ama Karşıyaka tribünlerinde durum tam tersi. Farklı yaşlardan, farklı mesleklerden, hatta farklı şehirlerden insanlar, aynı renklerin, aynı sevdanın etrafında kenetlenir. Tribünde kurulan dostluklar, maç günleriyle sınırlı kalmaz; hayatın her alanına yayılır. Bir Karşıyakalı, tanımadığı birini görse bile, bilir ki aynı duyguları paylaşıyor, aynı değerlere sahip. Bu, kelimelerle anlatılması zor, ancak yaşanınca anlaşılan bir bağdır. Karşıyaka tribünlerinin bir diğer özelliği de, farklı grupların bir araya gelerek tek bir ses oluşturmasıdır. Farklı ideolojilere sahip insanlar bile, Karşıyaka sevgisi etrafında birleşebilir. Bu durum, Karşıyaka tribünlerini sadece bir taraftar grubu olmaktan öte, bir toplumsal birliktelik örneği haline getirir. 

Kısacası, "fanatizm" kelimesini nasıl tanımladığınıza bağlı. Bizim Karşıyaka'ya duyduğumuz şey, sevgiyle, saygıyla, bağlılıkla, onurla yoğrulmuş bir "fanatizm". Bizim için Karşıyaka, sadece bir takım değil; hayatımızın ayrılmaz bir parçası, kimliğimizin bir yansıması. Ve bu sevda, hiçbir zaman bitmez, tükenmez. Çünkü bu sevgi, en derinden, en içten gelir. Ne mantıkla açıklanabilir, ne de kelimelerle tam olarak ifade edilebilir. Sadece yaşanır, hissedilir. 

Eğer bu tutkuya "fanatizm" diyorsanız, tamam, biz fanatiğiz. Ama bu, sevginin en saf, en coşkulu, en karşılıksız halinin yaşandığı bir dünya. Çünkü Karşıyaka'yı sevmek, hayata farklı bir pencereden bakmak demek. Ve o pencereden bakınca, her zaman yeşil-kırmızı renkleri görürsünüz.