Medikal estetik son yıllarda giderek daha fazla insanın hayatına giren bir alan. Ancak bu büyümenin aksine, bilgilendirme konusunda ciddi bir eksiklikle karşı karşıyayız. Bunun temel nedenlerinden biri, tıp alanında uygulanan reklam yasağı. Her ne kadar bu yasağın amacı hastaları yanıltıcı reklamlardan korumak olsa da, günümüzde ne yazık ki tam tersi bir etkiye yol açabiliyor: Bilgiye ulaşamayan hasta daha çok mağdur olabiliyor.
Bugün bir kişi estetik amaçlı ya da sağlık temelli bir uygulama yaptırmak istediğinde, neyin doğru, neyin sağlıklı olduğunu öğrenmek için doktorlara ya da kliniklere danışmakta zorlanıyor. Çünkü mevcut yasalar, doktorların sosyal medya ya da dijital platformlarda bilgi paylaşmasını ciddi şekilde sınırlıyor. Örneğin, botoksun sadece estetik değil, migren ya da uykuda diş sıkma gibi sağlık sorunlarında da etkili bir tedavi olduğunu söylemek bile çoğu zaman “reklam” olarak değerlendirilip cezaya dönüşebiliyor. Bu durumda hasta, bu tarz bir işlemi estetik kaygıyla yaptırıyor ama sağlık faydasını öğrenemeden, eksik bilgiyle karar veriyor.
Daha da ilginç olan, Türkiye'de yaşayan hastaların bu bilgiye ulaşması zorlaştırılmışken, sağlık turizmi kapsamında yurtdışından gelen hastalara yönelik tanıtım ve pazarlamanın serbest olması. Aynı işlem, aynı doktor, aynı klinik; ama bilgi sadece sınırın öbür tarafına açık. Bu çelişki de gösteriyor ki, düzenlemenin amacıyla sonucu arasında ciddi bir uyumsuzluk var.
Reklam yasağının temelinde iyi niyet olabilir. Ancak gerçek şu ki, bugünkü haliyle yasa sadece doktorları susturuyor, ama bilgi kirliliğini susturamıyor. Doktor konuşamadığında sahte hesaplar, yapay zekâ ile üretilmiş “öncesi-sonrası” görseller, reklam ajansları devreye giriyor. Gerçek sonuçlar, etik şekilde hastayla paylaşılamazken; manipülatif, stok veya yanıltıcı görseller serbestçe dolaşıyor. Bu da hastaların yanlış yönlendirilmesine, gerçek dışı beklentilerle işlem yaptırmasına neden oluyor. Sonuç: memnuniyetsizlik, işlem tekrarları, mağduriyet ve maddi-manevi zarar.
Üstelik reklam yasağı, sadece bilgiye ulaşımı zorlaştırmakla kalmıyor, sektörde kalite rekabetinin önünü de kapatıyor. Tanıtım yapamayan klinikler arasında, hastalar çoğu zaman fiyatla kıyaslama yapıyor. En ucuz işlemi sunan merkez öne çıkıyor, ama kullanılan ürünün kalitesi, uygulayıcının eğitimi ve hijyen koşulları çoğu zaman göz ardı ediliyor. Bu da merdiven altı uygulamaların önünü açıyor. Kayıt dışı çalışan kişiler, sahte hesaplarla hasta çekebiliyor. İşini etik ve yasalara uygun şekilde yapan klinikler ise küçük bir hatada ağır cezalarla karşılaşabiliyor.
Mevcut sistemde cezai yaptırımlar da dengesiz işliyor. Denetimler çoğunlukla zaten ruhsatlı ve görünür çalışan kliniklere yöneliyor. Oysa yasa dışı çalışan, hiçbir denetime tabi olmayan işletmeler için caydırıcı bir sistem kurulmuş değil. Bu nedenle denetim mekanizmasının kapsamı mutlaka genişletilmeli, adil şekilde uygulanmalı.
Aslında çözüm, yasaklarda değil; bilinçlendirmede yatıyor. Sağlık Bakanlığı onaylı, denetlenmiş içerikler hazırlanarak bilgilendirme ile reklam arasındaki sınır daha net çizilebilir. Doktorların, etik kurallar çerçevesinde ve belirlenen denetim mekanizmalarıyla uyumlu şekilde hastaları doğru bilgilerle aydınlatabilmesi sağlanmalı. Çünkü bilinçli hasta, daha sağlıklı kararlar alır. Bu da hem daha az mağduriyet hem de uzun vadede daha sürdürülebilir bir sağlık sektörü demektir.
Bugün medikal estetik, artık yalnızca güzellik değil; fiziksel ve psikolojik sağlığı da kapsayan bütüncül bir ihtiyaç. Bilginin yasaklandığı bir alanda, insanlar kulaktan dolma tavsiyelere, moda işlemlere yöneliyor. Oysa yönlendirmeyi modalar değil, bilim yapmalı. Bilgi yasaklanmaz; düzenlenir, doğruyla zenginleştirilir.
Ezcümle; eğer gerçekten bir sağlık sistemi inşa ediyorsak, önce hastayı bilgiyle güçlendirmekle başlamalıyız.