Geceleri uyumakta zorlanıyoruz. Gözümüz kapalı, aklımız açık; ışıklar sönüyor ama ekranlar hâlâ parlıyor. Elimizden düşmeyen telefonlar, uykudan çalan tabletler ve sabaha dek açık kalan televizyonlar…
Gözümüzün yorulduğunu düşünüyoruz. Oysa yorgun olan zihnimiz, bedenimiz, ruhumuz da. Çünkü artık uyumuyoruz; ekran karşısında tükeniyoruz.
Mavi ışık dediğimiz şey, aslında doğanın düzenine aykırı bir parıltı. Gündüzleri güneşten gelen mavi ışık, bizi zinde tutar, enerji verir. Ama gece ekranlardan yayılan mavi ışık, vücudun doğal saatini alt üst eder. Uykuya dalmamızı sağlayan melatonin hormonu baskılanır. Sonra ne mi olur? Gece boyunca dönüp duran bedenler, sabahları gözaltı morluklarıyla uyanan gençler, yatağında uyuyamayıp mutfakta telefon ışığında oyalanan çocuklar…
Uyumadan önce “şunu bir izleyeyim”, “bir reels daha”, “bildirimlere bakıp çıkacağım” derken, ilerleyen akrep ve yelkovan ile yüz yüze geliyoruz. Mesele yalnızca uyku değil. Göz kuruluğu, baş ağrısı, odaklanma sorunu derken bedenimiz çöküyor, ruhumuz yoruluyor.
Mavi ışık, zihinsel sis gibi: Net düşünemiyoruz, kısa sürede unutuyoruz, duygularımızı bile filtreliyoruz. Özellikle gençlerde dikkat eksikliği ve duygusal dalgalanmalar, bu ışıklı esaretin bir sonucu.
İşin en can acıtıcı kısmı çocuklar üzerinde... 5 yaşındaki bir çocuk, artık tablette oyun oynarken büyüyor. Okula gitmeden önce TikTok algoritmasını öğreniyor. Uyuyamadığında anne masalı değil, YouTube açılıyor. Uyku bozuluyor, gelişim bozuluyor. Uyurken bile bir kulaklık, bir ekran ışığı çocuğun odasında.
Hadi ekranları bir kenara bırakalım. Peki, loş bir lamba bile kalmadı mı evimizde? Bembeyaz LED'ler, soğuk ışıklı lambalar, 7/24 açık ekranlar… İnsan artık geceyi gece gibi yaşayamıyor. Loş, sarı ışıklar ruhu dinlendirirdi. Şimdi mavi ışığın altında ruhsuzca yaşıyoruz.
Uykusuzluğumuzu telefonlara, yorgunluğumuzu kahveye, huzursuzluğumuzu birbirimize yüklüyoruz.
İyi de ne yapacağız?
Gece uyumadan en az 1-2 saat önce ekranlardan uzaklaşmak, gece modunu aktif hale getirmek, mavi ışık filtresi kullanmak, karanlıkta değil, loş sarı ışıkta dinlenmek, gerçekten dinlenmektir. Ama asıl çözüm, ekranı değil kendimizi kapatmayı öğrenmek. Çünkü esas mesele uyuyamamak değil; uyuyarak dinlenememek.
Mavi ışık sadece gözümüzü değil, dünyamızı da aydınlatıyor sanıyoruz. Oysa gözlerimiz açık ama gerçeklerden körüz. Gözümüzü ekrana diktikçe içimiz kararıyor, ekran aydınlandıkça umut kararıyor.
Unutmayalım: Gece uykumuz kaçtığında, gündüz umudumuz da eksilir.