Artık kimse bir ilişkinin içinde kalmak için çabalamıyor. En ufak anlaşmazlıkta yollar ayrılıyor, birkaç mesajla biten şeylerin arkasında ne duygular kalıyor ne de sorumluluk. Sevgi, sabırla değil; beklentiyle başlıyor. Ve beklenti karşılanmadığında sevgi değil, kişi bitiyor.

Modern çağ, bize her şeyin "daha iyisinin" mümkün olduğunu öğretti. Daha iyi bir telefon, daha hızlı bir teslimat, daha mükemmel bir eş… Bu zihniyet duygulara da yansıdı. Şimdi insanlar bir ilişkiyi yaşamak değil, performansını izlemek istiyor. Karşısındaki insanın insani zaafları değil, kendi hayaline uyup uymadığı önemli. En küçük eksiklikte alternatif çok. Çünkü duygusal yatırımın yerini tüketim alışkanlığı aldı.

Duygular da tıpkı uygulamalar gibi kullan-at haline geldi. Herkes “derinlik” istiyor ama kimse dalmak istemiyor. Çünkü derinlerde görmek istemediğimiz şeyler var: Kendi kırgınlıklarımız, yarım kalmış yönlerimiz, yüzleşmekten kaçtığımız gerçekler… Bu yüzden yüzeyde kalmak daha güvenli geliyor. “Konuşalım” yerine “bitirelim”, “anlamaya çalışalım” yerine “böyle olmaz” tercih ediliyor.

Ve bu noktada bir başka tehlike daha büyüyor: Narsist bireyler. Kendi duygularını merkez alan, karşısındaki insanı sadece kendi ihtiyaçları doğrultusunda değerlendiren, empati kuramayan bu kişilikler, sağlıklı ilişkileri hızla çürütüyor. Aşkı, ilgiyle; ilgiyi, kontrolle; sevgiyi, üstünlükle karıştıran bu kişilerle ilişki kurmak, ruhu parça parça tüketiyor. En acısı ise, ilişkide karşısındakini suçlayarak her ayrılığı haklı bir kaçışa dönüştürmeleri. Oysa çoğu zaman kendi karanlıkları, ilişkiyi önce hasta ediyor, sonra da öldürüyor.

İlişkiler artık emek değil, beklenti üzerine kurulu. Oysa bir insanı sevmek, onu anlamayı; onu anlamak, kendini de anlamaya cesaret etmeyi gerektirir. Ama biz o cesareti çoktan kaybettik. Çünkü “seviyorum” demek kolay, kalmak zor. Kalmak yıpratır, kalmak büyütür; ama kalmak aynı zamanda seni sen yapar. Bugün insanlar, bir ilişkide "kaybetmemek" için kendinden ödün vermeyi zayıflık sayıyor. Oysa sevgi, kaybetme korkusunu da göze almaktır.

Ve işin en acı tarafı: Ayrılıkların nedeni çoğu zaman büyük bir olay değil. Aşırı beklenti, düşük tahammül, hızlı yargı… Hepsi birleşince, sevgi zaten daha başlamadan bitiyor. Ve çoğu zaman ayrıldığınızda şunu fark ediyorsunuz: Aslında sevdiğiniz kişi değil, onun sizde hayalini kurdurduğu versiyonuymuş. O yüzden bugünün ilişkilerinde sorun “aşk bitmesinde” değil, “aşkın hiç başlayamamasında” gizli.